Zor Problem: Bilinç Kitabı Üzerine…
Zor Problem: Bilinç -Bilinç Nörobiyolojisinin Fenomenal Dünya Yorumu (Saffet Murat Tura)
Bilinç sorusunu metafizik değil, bir doğa olayı olarak sorduğumuzda karşımıza “zor problem” olarak çıkar. Günümüzdeki tezler bilinçle ilgili bazı soruları yanıtlasa da subjektifliğe kesin bir yanıt veremez. Yeni çağda insan artık yapılan yapay zekalı makineler üzerinden değerlendiriliyor. İnsan biyolojik makine ancak bu biyolojik makinenin bir de zihni, bilinci var; subjektifliği var. Zihin Felsefesi de bu sorunun derinliklerine inmeye çabalıyor. Zihin, felsefi olarak değerlendirilirken nörobiyoloji etkin bir rol oynuyor. Bilinç problemi, günümüz fen bilimlerince ele alınsa da çözülemiyor. Bilinç, fizik yasalarına indirgenemiyor. Bir doğa yasası koymak niyetinde olmaması, bilinç sorununu araştırırken, biyolojiyi başvurulan branşlardan biri yapıyor. Zihin, klasik fizik yasalarınca açıklanamıyor. Kuantum fiziğiyle açıklamaya çalışmakta gizemi gizemle çözmek gibi bir şeye evriliyor.
Dennet, bilinç sorununun iki ana probleminin ele alınışına eleştiri getirir: İki problem vardır. Birinci tekil şahıs nasıl ortaya çıkar ve beyinler fenomen dünyasında nasıl korele olur? Önceliğin ikinci soruya verilmesi çıkmaza sürükler, ona göre. Önce birinci tekil şahıs sorununu ele almak gerekir. Aksi taktir de birinci tekil şahıs çözümlenmeden, onu yok saymak ortaya atılan kuramları, ortadan kaldırır.
Zihin, düşünsel tarih boyunca akıl, ruh, bilinç vs. Olarak nitelendirildi. Bilinç sorusu hep vardı ve düşünürlerce her zaman ele alındı.” İnsana ve hatta hayvana da ucundan kıyısından dokunan bilinç edimi nedir?” Sorusu sorunsallaştırıldı. Düşünürlerde önceki tanımlara ekle, çıkar veyahut baştan tanımlamalarla bir bilinç, zihin açıklaması getirmeye çalıştılar. Saffet Murat Tura’nın derlediği, zihin sorununa cevap aradığı ve ortaya koyduğu eserleri ve fenomenal dünya görüşü barizdir ki, felsefe tarihinin önemli filozoflarından Hume ve Kant’tan izler taşır.
Birincil tekil şahıs sorununu bilim göz ardı etmektedir. Ve direkt bir yasa inşa etmeye çalışmaktadır. Bilincin işleyişini, kendi yöntemleriyle bilimselleştirmeye çalıştılar ancak bilinç tanımı eksikti. Bilinç tanımının en başından altının dolmaması üzerine düşünsel tarihte, zihin “zor problem” olarak kaldı. Dennet, birincil tekil sorusuna tam bir cevap almadıkça, zor problemin çözülemeyeceğini söyler. Saffet Murat Tura ise, kitabın gidişatında zor problemin derinliklerine iner. Bilincin tanımını, işleyişini ve nöral bağlantılarla nasıl korele oluşunu, fenomenal yaşantıları, evrensel yanılsamayı ve en sonunda bilinç tezini “ontolojik özdeşlik” kuramını açıklamaya girişir.
Zor Problem: Bazı doğa olayları için, kavrayışımızı değiştirmemiz gerekir. Bilinç, fen bilimlerinin fiziki kavrayış ve deneyleri kesin olarak açıklanamamaktadır. Onların usülünce bilinç incelenebilir olmalıdır. Ve bu incelenebilirlik deneysel anlamda kısıtlı olarak kalmaktadır. Ancak bilincin varlığı yadsınamaz ve doğa kendiliğinden bilincin deneysel verilerini önümüze sunar. Fantom ağrılar, penfield deneyleri, hisseden protez el, epilepsiler, psikiyatrik durumlar, genel olarak insan duyum, duygu, düşünce ve davranışlar ve daha nicesi… Kısaca zor problem şöyle ifade edilebilir: “Bilincin ve fenomenal deneyimlerin mümkün olması için doğanın derin yapısının nasıl olması lazım?”
Bilincin Nöral Korelatları: Beyin inceleme teknolojilerinin gelişimiyle, bu alandaki ampirik çalışmalarda oldukça gelişmiştir. Beyin görüntüleme teknikleri fMRI, EGG, TMS gibi tekniklerle beynin nöral bağıntılarının araştırılması zor problem olan bilinç konusunda yüz güldürücü sonuçlar vermiştir. Yapay zeka araştırmalarından olsa gerek doksanlarda bilinçle ilgilli araştırmalar çoğalmıştır. Ve nörobiyoloji alanı, bilincin nöral bağlantılarla çalıştığına dair deneyler yapmaya başlamıştır. Ortaya konulan sonuçlar doğrultusunda ilerleme kaydedilmiş olsa da nörobiyologlar fiilen zor problem çözülmüş gibi davranmaktadırlar ancak problem tam olarak çözülememiş, örtük bir varsayım ortaya koyulmuştur…
Fenomenal deneyimlerle ampirik olarak korele olan nöral olaylar hangileri? Bunları diğerlerinden ayıran fiziksel veya fonksiyonel farklar ne? Sorularına hala kesinkes bir cevap verilememiştir. Fenomenal deneyim ve nöral korelatları arasındaki ilişkinin mahiyeti sorusu için en gelişmiş teori NCC teorisidir: Global Nöranal Çalışma Alanı Teorisi... Teoriye göre bilince temel teşkil eden nöral sistem statik değil dinamiktir, sinir sisteminin üstesinden gelmeye çalıştığı vazifeye göre sürekli değişen bir nöral şebeke olarak düşünülür.
Beynin Fenomenal Dünyası: Fenomenal yaşantılar ortaya zor problemi koyuyordu. Fenomenal yaşantıların ortaya çıkması sorununun yanında bütün bunlar bir şahsın bilincinde oraya çıkıyor… Yani, fenomenal yaşantılar bir şahsın yaşantısı. Asıl sorun biyolojik organ olan beyinden fenomenal yaşantıların nasıl ortaya çıktığı değil, bir şahsın bilincinde; subjektif olarak nasıl ortaya çıktığıdır. Beynin fenomenal dünyası şahısta deneyim ve algı olarak var olan her şeydir. Bir fenomenal dünyadır ancak biz bunun böyle olduğunu bilmeyiz. Bu evrensel bir yanılsamadır. Örneğin, kırmızı olarak algıladığımız renk, doğada bulunmaz; ışığın çarpımı kadar enerjiye sahip olan ışık kuantumlarıdır. Kısacası, fizik bilimi tarafından betimlenen dış dünya onu algıladığımız gibi değildir. Evrensel yanılsamayı idrak etmeye çalışan doğu bunu mistisizm’le batı ise, idealizmle açıklamaya girişecektir.
Beynin nöral aktiviteleriyle birlikte ortaya çıkan yaşantılar bir şahsın bilincinin içinde belirivermez. Bilinçli ben yaşantısı fenomenal dünyayla birlikte onun içinde oluşur. Kısaca, “her algı bir özalgıdır ve her özgıda bir algıdır.” Bilinç yoktur, bilinç algısı vardır. Bilinçli ben de diğerleri gibi bir algıdır, fenomenal bir yaşantıdır: Bilinçli ben yaşantısı biyolojik organizmanın kendisinde kendisiyle ilgili bir algı, fenomenal yaşantıdır.
Evrensel Yanılsama: Günlük yaşamda belli bir ontolojiye göre davranırız: Buna “naif gerçeklik” diyelim. Bu aslında evrensel bir yanılsamadır ve kültürler arasıdır. Yani dünyanın her yerinde aynı naif gerçeklik ontolojisinin kavranışı mevcuttur. Evrensel olması, sinir sisteminin yapısından kaynaklanır. Bazı mistik akımlar ve idealist düşünürler bu durumu fark etmişlerdi. Yeterli bir açıklama getirememişlerse de bir evrensel yanılsamanın mevcut olduğunun farkındalardı.
Birinci temel önermeye göre; ”fenomenal dünyalarımızı oluşturan fenomenal deneyimlerin ortaya çıkması için beynimizin bazı nöral aktiviteleri gerekli ve yeterlidir.” Günlük yaşamda benimsediğimiz ontolojide karşımızda bir kırmızı koltuk bulunmaktadır veyahut ateş gerçekten sıcaktır. Bu aslında fenomenal yaşantının nesnel olan kısmıdır. Fiziksel olanın fenomenal yaşantısıdır, objektif denilen tarafıdır. Öznel fenomenal yaşantılar ise, kişinin fiziksel ve objektif değil, subjektif deneyimidir. Yine beynin nöral aktiviteleri sonucunda oluşur. Örneğin, diş ağrısı… Diş ağrısını oluşturan o dişin iltihabının ilgili sinire baskı yapması ile oluşur. Ve buna da subjektif deneyim, öznel fenomenal yaşantı denir. Kısacası, öznel düşünen beden de nesnel beden de bir algı olarak beynin fenomenal dünyasındadır.
Bilinci Fenomenal Sahneye Koymak: Zor problemde bilincin açıklanmaya çalışılmasından ziyade, bilinçli şahıs kavramını nörobiyolojik anlamda açıklanamaz gibi durmaktadır. Ancak fenomenal dünya kavramıyla yaklaşırsak bu açıklanamaz tutum değişecektir. Fenomenal dünya, “beynin bazı nöral faaliyetleriyle birlikte ortaya çıkan ve merkezinde bilinçli ben yaşantısının bütünsel deneyimi” olarak özetlenebilir. Böylelikle fenomenal dünya kavramıyla birlikte bilinçli bir ben gibi kavramdan ziyade, bilinçli ben fenomenal yaşantısından söz etmeye başlarız. Ve böylelikle bilinci şahıssızlaştırmış oluruz. Fenomenal yaşantıyla fizyolojik organizmanın ilişkisi üç düzeyde açıklanabilir: 1)Fiziksel dünyada koltukla organizmam arasındaki fiziksel ilişki, 2)Bu fiziksel ilişkinin beynimdeki nöral temsili, 3) Bu nöral temsille beraber “şurada bir koltuk görme” fenomenal yaşantısının ortaya çıkması.
İkinci Temel Önerme: Birinci önermede, fenomenal dünyayı oluşturan yaşantıların ortaya çıkması için beynin bazı nöral faaliyetleri gerekli ve yeterlidir, denilmekteydi. Ancak beynin bütün nöral aktiviteleriyle birlikte fenomenal yaşantılar ortaya çıkmıyor. Pekala, fenomenal yaşantılar hangi nöral aktiviteler sonucu ortaya çıkıyor sorusunun cevabında ise, ikinci temel önerme devreye giriyor. “Beynin fenomenal dünyasını oluşturan yaşantılar beynin bazı enformasyon işleme süreçlerinin çıktılarını gerçekleştiren nöral olayla birlikte ortaya çıkar.”
Bilinç Nörobiyolojisinin Fenomenal Dünya Yorumu: Kitapta ele alınan fenomenal dünya için üç önerme ortaya atılıyor. İlk ikisi önceki bölümde bahsedilen birinci ve ikinci önermeler. Üçüncü önerme ise, “beynin fenomenal dünyasını oluşturan yaşantılar, birlikte ortaya çıktıkları nöral olaylarla fizik biliminin epistemik sınırları ve imkanları içinde ifade edilemeyecek şekilde özdeştir.”
Etkileşimciliğin Eleştirisi: Fenomenal yaşantılar ve beyindeki nöral bağlantılar konusunda bilimsel olarak ciddiye alınacak dört temel tez bulunmaktadır. Bunlar; Etkileşimci ikilik, fizikselci özdeşlik, epifenomenalizm ve özellik ikiliği ve kitapta savunulan ontolojik özdeşlik…
Etkileşimciliğin eleştirisi ise, etkileşim sorunu, natüralist olmayışı, zombi beyin modelinin ampirik olarak açıklanamaması, gözlemlenemez oluşu olarak özetlenebilir. Etkileşimcilik, agnoziler, körgözü vakaları, Wernicke afazisi, optik afazi soru’n’ları karşısında yetersiz kalmaktadır. Böylelikle ampirik ve epistemolojik nedenlerle saf dışı kalmaktadır.
Fizikselciliğin Eleştirisi: Fizikselci indirgemecilik ise, fantom ağrılar ve benzeri doğa olayları açısından yetersiz kalmaktadır. Fizikselcilik fenomenal yaşantılarının fiziki durumlara indirgenebileceğini savunur. Bölümde ise Paul Churchland’ın fizikselci özdeşlik kavrayışı eleştirilir. Paul, ele alınan nesnel ve öznel durumların aynı şekilde incelenebileceğini savunur. Ancak fizikselcilik, naif gerçeklik fizik anlayışını ve Penfield deneylerini açıklayamaz. Fantom ağrılar gibi fiziksel olmayan durumlar indirgenememektedir ve bu yüzden fizikselcilik bu durumlara bir açıklama getirememektedir.
Zombi Paradoksu: Bölümde David Chalmers’in zombi argümanına, bir paradoks olarak bakılır. Zihin sorununa epifenomenalizm veya natüralist ikicilik tutumuyla cevap verilmeye çalışılsa da temelde argüman kendisiyle çelişir. Epifenomenalizm doğruyla söylenemez, söyleniyorsa doğru olamaz. Saffet Murat Tura, bu argümanın beklenenin aksine epifenomalizmi yanlışladığını öne sürer. Bu argümanda örtük bir varsayımın olduğunu söyler. Bu varsayımla, epifenomalizmi yanlışlar. Ve ekler; günümüz nörobiyoloji örtük olarak özdeşlik tezine dayanır.
Epifenomalizm ve Ontolojik Özdeşlik: Epifenomalizmi savunmak için ortaya atılan bilgi argümanının (Jackson 2002) sonucunda zombi paradoksuna ulaşılır ve epifenomalizm yanlışlanır. O halde ontolojik özdeşliği kabul eder, denir. Ontolojik özdeşlik de metafizik olarak zorunlu doğru değildir. Ampirik olarak doğrudur. Buna rağmen bizim dünyamızla, zombi dünyası ayrışmaz.
Beyin Kendisini Fenomenal Dünya Olarak Algılar: Ve Saffet Murat Tura, sonuca bağlar; “Eğer evren sistematik bir bütünse insan beyni içinden neşet ettiğimiz doğanın en temel özelliğini bizzat kendimizde gözlememize imkan verir. Eğer bu kitaptaki yorum doğruysa, doğada temel bir ikiliğin olmaması gerekir.”