Doğu Felsefesi,  Felsefe

Tibet Budizmi – “En Hippi Felsefe”

Tibet Budizmi

Çin’in Tibet’i en son işgaline kadar, Tibet Felsefesi tarihi her bakımdan, yerli tibet dini Böncülüğü büyük ölçüde geride bırakan, Tibet Buddhacılığı tarihi olmuştur.  Tibet, Budist düşünce sistemleriyle tanışmadan önce, ilkel dinleri Böncülük, -birnevi şamanizm gibidir- inancını benimsemişlerdir. Böncülüğe göre, her şeyin ruhları vardır ve ruhlarla temaşa eden kami gibi ruhsal farkındalığı yüksek olan köprü aracılar bulunmaktadır.

Tibet Budizmi, insan ruhunun ölümünden tekrar doğmasına kadar geçireceği koşulları ve bilinç hallerini ayrıntılı bir biçimde açıklayan ve ruha ölüm sonrasında geçirebileceği haller konusunda rehberlik eden Tibet’in Ölüler Kitabı (“Bardo Thödol”) farkındalık uygulamaları, ileri seviye içe bakış ve tantrik farkındalık teknikleriyle öne çıkan bir Budizm koludur.

Tibet’in Budizm’le tanışıklığı ve bunu benimsemesi  M.S sekizinci yüzyıldan, onüçüncü yüzyıla değin sürmüştür. Tibet’in manevi cazibesi ve en esrarengiz kitabı, “Tibet’in Ölüler Kitabı” ise 1960’larda Hippi akımının ilhamı ve dayanağı olmuştur.  Sonuçta tek önemli şey, her şeyin boşluk oluşudur. Hintlilerden geçen boşluk öğretisi ise, Tibetlilerde daha çok psikoloji ve maneviyatla ilgiliydi. Hippiler için ise bu öğreti şu soru ile can buluyordu. “Boşluğu gördün mü? Kocaman beyaz ışığı?” Tibet Felsefesi, dünyadaki en hippi felsefe olmalıydı.

“Tibet’te Yedi Yıl” ve “Kundun” gibi filmlere konu olan ve Beatles gibi evrensel bir grubun şarkı sözlerinin ilhamı olan Tibet’in felsefesi, Tibet kültürüyle yoğrulmuş, bir budizm öğretisi ortaya koymuştur.

“Aklını kapat,

Rahatla ve akarsuda yüz

Ölmüyor.

Ölmüyor.

Uzan yine de

Boşluğa teslim ol

Belki içindeki anlamı görebilirsin

O oluş.

O oluyor…”

Tibet Budizmi ‘nin Temelleri

Tibet Budizmi ’nin temelleri  Budizm’inin bir kolu olan Mahayana’nın iki büyük metafizik sistemi , Madhyamika ve Yogacara’dan çıkarsanmıştır. Bir diğer Budizm kolu olan Theravada’nın fikirleri ise Tibet yaşamında hiçbir zaman yaşayan bir akım olmamış, yalnızca yaşayan dinsel uygulamalara uygun olmayan, inceleme konuları olarak bilinmiştir. Batı’da Tibetlilerin Budizmi; “Vajrayana”, “tantrik budizm” veyahut “lamaizm” olarak bilinmektedir.

Vajrayana, Mahayana’nın felsefî temellerinden yola çıkar ve “uyanışa” giden yolu hızlandıran tantrik teknikleri benimser. Görselleştirmelerden (zihinsel izdüşümü) oluşan meditasyonun yanı sıra bu tekniklere Mantra’nın sözlü geleneğindeki metinlerde dâhildir. Bunun devamında gelen tantrik uygulamalar da âyinlere, törenlere ve Guru Yoga’ya (öğreticinin ruhu ile bütünleşmesi) aittir. Tibet Budizm’i öğretilerin öğrencilere direkt olarak nakledilmesine özel bir değer vermektedir.

Tibet Budizmi’nin dört büyük okulu vardır:

  • Gelugpa (Faziletliler): Tsongkhapa tarafından kuruldu.(14. yüzyıl)
  • Kagyüpa (Sözlü geleneğin kökeni): Kurucusu Marpa ve öğrencileri Milerapa’dır. (11. yüzyıl)
  • Nyingmapa (Yaşlılar): En eski Tibet okuludur, Padmasambhava’ya dayanır. (8. yüzyıl)
  • Sakyapa (Gri yeryüzü): Khön Könchog Gyalpo tarafından kurulan manastırdan sonra adlandırıldı. (11. yüzyıl)

Tibetli Nagarjuna düşünürlerinin Madhyamika Okulu, gerçekliğin doğası konusunda temel bir tezi savunurlar. Nagarjuna, tüm tek tek şeylerin birbirine bağımlı olarak ortaya çıktığı, yani başka şeylerin rastlantısal karşılıklı etkileşimleri nedeniyle varolduğu için, özden yoksun, yani boş olduğunu öne sürmektedir. Olduğu gibi olma ya da gerçeklik bağımlı olarak ortaya çıkmaz ve doğası sunyata ‘dır (boşluk); yani bir hiçlik değil, yüklemsiz bir birliktir. Yogacara okulundan, olgusal samsara dünyasının gerçek olmamasına karşın, bu dünyayı oluşturan bilincin gerçek olduğu savı alınmıştır. Böylelikle, MS. on yedinci yüzyılda yayınlanan, ancak öğretisel kaynakları birçok yüzyıl öncesine tarihlenen bir Tibet metninde şöyle denmektedir:

“Uyku sırasında görülenler akıldan ayrı değildir. Benzer şekilde, uyanıklık halinin tüm görüngüleri karartıcı cehaletin uykusunun yani avidyanın düş içeriğinden başka şey değildir. Onlara yanılsatıcı varlık veren aklın dışında bir varoluşları yoktur.”

Bu bakış açısı Madhyamika boşluk öğretisiyle kaynaşmıştır: “Dalgaların sudan oluşmasına benzer biçimde, her şeyin, kendi doğasında Boşluk olan aklın ürünü olduğu da anlaşılmalıdır.” Ancak burada kullanılan akıl Batılı düşüncede anlaşıldığı üzere bireysel bilinç değil, olduğu gibi olmadır. Yogacara’nın temel metafizik öğretiyi böyle dile getirmeyi yeğlemesinin gerekçesi belki de, Edward Conze’nin önerdiği gibi, gerçekliğin nerede aranması gerektiğini açıkça ortaya koyuşudur: Yani, Tibet metinlerinde sıkça tekrarlandığı üzere kendi içimizde, bilincimizin en derin katlarında…

Tibet Budizmi ve Tantra

Tibet’in Hint düşünürleri arasındaki kaynaştırma, Buddhacılığın Tantracılık ya da diğer adıyla “Vajrayana” ya da “Pırlanta araç” denen batıni biçiminin fikir ve uygulamalarıyla da karışmıştır. Kimilerine göre Tantracılık Mahayana’nın bir alt okulu olarak ele alınsa da, Tibetlilere göre ise Buddhacılığın üçüncü, ayrı ve büyük bir biçimi olduğunu öne sürmüşlerdir.

İlk olarak, bu batıni uygulamanın Tantracılığın kurucusundan beri gelen talip (shishya) ve guru (bla ma) arasındaki ilişkiyle aktarılabilir. Salt yazılı sözcük aracılığıyla da aktarılamaz. Sıkı bir yol gösterici tutum içerir.

İkinci olarak, Buddhacılığın daha yaygın biçimlerinin inanç ve uygulamalarıyla karışmıştır. Böylelikle Tantracılık, yüz ilahlı Buddhacı Panteonu devralmış ve manevi kuvvetlerin kişileştirilmiş  halleri olarak yeniden kurgulanmıştır. Dahası ilahların yardımını sağlayacak araçlar, kısmen dans ve ayinsel mimiklerle kısmen de mantra kullanımıyla yüksek ölçüde gelişmiştir.  Mantra, Sanskritçe’de “tılsım” demektir. Ve Tibetliler mantraların kozmik güçlerle temasa geçirme gücü olduğunu düşünmektedirler. Mantra da bulunan her ses ve hece ilahi bir özü içerir. Batı’da en iyi bilineni, olasılıkla Tibet’te yaygınca kullanılan bir mantra olan “Om Mani Padme Hum”dur.

Tibet Budizmi ’nde Mandala

Ve son olarak, boşluk öğretisinin Buddhacı panteonla karışması Buddhacılıktan başka bir yerde rastlanmayan inanç ve uygulamalar üzerine temellenen, Tantracı meditasyonda sonuçlanır. Mantra kullanımı meditasyon yapanın söz konusu ilahı çağırmasına olanak sağlar. Meditasyon ilerledikçe ilahın dışsal biçiminin bir kavrayışı akılda oluşur, bu görüntü gelenekçe kutsanan ve Sadhanalar olarak bilinen metinlerde geçen bir belirlemeye uygun düşmektedir. Meditasyonun bu evresinde yardımcı olmak üzere mandalalara başvurulabilir.

Mandala söz konusu ilahın çembersi bir betimlemesidir. Ne ki, olduğu gibi olma bölünmez, yüklemsiz bir tek olduğuna göre, Mahayanacı metafizik, böylece çağırılan ilahların gerçek dışı ya da boş olmalarını gerektirir. Çağrılan ilahların çağırma eylemiyle yaratıldığı, ondan bağımsız bir varlığa sahip olmadığı tezi, tantracılığı tutarlı kılmaktadır. Böylelikle, meditasyonun ilerleyen aşamalarında, meditasyon yapan kişi ilah ile birleşirler: Bu, bunların ikisi de boş olduğu için olanaklıdır. İlah ile çağırıcının bir olduğu bu durum, Tantracı Samadhi’yi oluşturur. Mevcut bağlamda, saptanacak nokta çoğul ilahlara göndermelerin çoktanrıcı bir tarzda inşa edilmemesi gerektiğidir; böylesi bir yaklaşım, Mahayanacı ikicisizlikle çelişecektir…

Kaynakça:

  • Otuz Beş Doğu Filozofu – Diane Collinson
  • Doğu Felsefesi – Jim Powell