Sanat, Sanatçı, Sanat Eseri Nedir? Sanat Bize Nasıl Dokunur?
SANAT NEDİR?
İnsan doğduğu andan itibaren somut şeyleri kendi yaratıcılığıyla soyutlaştırıp, imgelem yoluyla tekrar somut bir ürün ortaya koymuştur. Bu süreç, insanların mağaralarda yaşadığı zamana, ilkel insana dek gider. Mağaralara çizilen resimlerin –ifadelerin- sanat olup, olmadığı halen tartışılmaktır. Bu resimler kimi araştırmacılara göre, hikaye anlatıcılığının somutlaştırılması olarak ele alınır. Kimilerine göre ise, insanların doğadan veya tanrıdan medet umdukları ilahi güçleri sembolize eder.
İlkel insandan bu yana, insan duygu ve düşüncelerini aktarmanın, anlatmanın; anlaşılabilirliğin bir yolunu aramıştır. Maddi olanın dışında, manevi olanın ifade aracı olarak ise, sanatı kullanmıştır. Sanat, ‘insanın’ kendini ortaya koyabilmesinin en iyi aracıdır. Sanat, hayalgücünün, yaratıcılığın kavramlarla anlatılamayacak olanın; beş duyuya ya da herhangi birine hitap edecek şekilde, hissettirebilecek bir sunudur.
Tolstoy, “Sanat Nedir?” eserinde, “sanatın insanlar arasında kurduğu ilişkinin, sözün kurduğu ilişkiden farkı, sözün insanların birbirlerine düşüncelerini, sanatın ise duyguları aktarmanın aracı olmasıdır.” der.
Çok fazla düşünür sanatın ne olduğu, neye yaradığı veya önemi üstüne kafa yormuştur;
Sanatın taklit olduğunu düşünenler; Aristoteles’te mimesis, doğa ve insan davranışının sanatta ve edebiyatta taklide dayanan temsilidir. Aristoteles tarafından sanatın rolünün “doğanın taklidi” olduğunu ileri sürerken kullanılmıştır. Mimesis, Yunanca taklit anlamına gelir. Aslında Platon’nun eserlerinde ve felsefesinde de, her şeyin aslının idealar dünyasında bulunduğu, bu dünyadakilerin hepsinin onun iyi ve kötü taklitleri olduğu şeklinde bir görüş vardır.
Yaratım olarak sanat; Hegel‘e göre sanat, maddeye sokulan ve maddeyi kendine benzeten sanatçının, ruhudur. Bu yaratıcı ruh, heykelde ve mimaride maddeye çok bağımlı iken, resimde maddeye tamamen hâkim; edebiyatta ve müzikte ise maddeden arınmış bir hâldedir. Schelling ise, doğanın bilinçsiz bir yaratıcı olduğunu, insanın, geldiği yönden hareketle, doğa gibi yaratıcı olduğunu ancak bilinçli olarak sanatı ortaya koyduğunu, söyler.
“Sonsuzun, sonludaki ifâdesidir; sanat.” – Schelling
Oyun olarak sanat; bazı filozoflara göre ise; sanat oyundur. Kişi zorunlu ihtiyaçlarını gerçekleştirdikten sonra zevk için sanatı ortaya koyar.
Son olarak günümüz ressamlarından Ali Herischi, sanatı şöyle tanımlamaktadır;
“Sanat bir kurgu, bir yansımadır. Sanat bir gerçektir ama aynı zamanda sanat gerçeküstülüktür. Varlığımızı ve varolma hallerimizi anlatan bir anlamdır, sanat. Algımızın içinde algımızın dışında var olan görsel düzlemlerin örtüşerek çatışması sebebiyle, içsel gerçekliğin kendi içerisinde ifade şekline dönüşmesi sürecidir, sanat. Bir anlamda kendi iradesi vardır, sanatın. Kendi görgüsü, varlık şekilleri, anlaşılabilirlikte sürekliliği ve maddeleşmesi vardır. Sanat vardır ve hep olmuştur. O kendinin anlaşılabilirliğini bekler. Bu sebepten anlaşılmayan ve algımızın sınırları ötesinde olan sanatsal ifade şekilleri için söylenecek tek şey, onlar sıralarını bekliyorlar, olur. Sanat, felsefi anlamda bir öznedir. Sanat öznesi için süreklilik ise sanatın anlamsal mottosudur.”
SANATIN AMACI, İŞLEVİ VE ROLÜ NEDİR?
Sanat, insanın algısına gelen şeyleri veyahut zihinsel süreçlerinde uçuşan düşünceleri, içsel süzgecinden geçirip, sembolize ederek, imgeleme yoluyla ortaya koyma eylemidir. Her sanat yapıtı, imgeleme yoluyla, duygu veya düşüncelerin somutlaştırılmış halidir. Sanat, uçuş uçuştur. Bilim ve felsefe varsayımlarının resmiyetinin yanında hayal gücüne tabii olarak gelişir. Her alan – felsefe, bilim, din- yoluna başlarken hayal gücüyle adımı atar demek, yanlış olmaz. Ancak sanat, yaratıcılığı ve daha da soyut bir hayal gücünü tüm yolu boyunca yanında taşır. Bir yapıtı ortaya koymak için, belirli bir mantığı benimsemekten ziyade, çoğu zaman mantıksızlığın içine kendinizi bırakmanız gerekir. Bırakasınız ki, ilham –artık o ne ise- size aksın. Kasvetin, gerçekliğin, aşkın, heyecanın içinden çıkamadığınız ne varsa… Duygu yoğunluğunu, içinizde tutamadığınızda, dışarı taşan, kendinizi anlatabilmenin, ortaya koyabilmenin aracıdır, dışavurumudur.
Sanat, çoğunlukla romantize edilmiştir. Sadece duygulanımların dışavurumu olarak tasvir edilmiştir. Sizi insan yapan hem duygularınız, hem de düşüncelerinizdir, iç dünyanızdır. Ne kadar, felsefe alanı gibi sav ortaya koymasa da –ki çoğunlukla imgelerin arkasına saklanarak koyar- felsefeyle iç içedir. Sanat eserinin içinde bir duygu yoksa, duyguyla iç içe geçmiş, benimsenmiş, aktarılmak istenen bir düşünce dizgisi vardır. Felsefe kavramlar ile konuşur, sanat ise; anlatılmak isteneni, beş duyu organınızla hissedebileceğiniz şekilde size sunacaktır. İçinizde olanı, duygunuzu veya düşüncenizi veyahut her ikisini birden dışa vuracaktır.
“Her felsefe biraz sanat kokmalı, her sanat eserinde biraz felsefe bulunmalı. Sanatsız felsefe ve felsefesi sanat yavan olacaktır…” – Vedat Akıllı
SANATIN BİZİ DAHA İYİ YAPTIĞI DOĞRU MU? YAPAR MI?
Sanat, insana özgüdür. İnsanın, insana olan şeylerin karmaşıklığının ifade aracıdır. Ne kadar farklı gerçeklik tanımları yapılmış olursa olsun… Kişi bu tanımları zihninde tasarlar. Gerçeklik konusunun analizini yapar ve ortaya bir tez atar. Sanat ise, bu gerçekliği ve nedensellik zincirlerini, yaratıcılığıyla kırar. Kendine yeni bir dünya inşa eder, kendi kurallarına tabii, yeni bir gerçeklik tasvir eder.
Kişi kendi özelliğini ve biricikliğini içerir. Birinin duygusunu veyahut düşüncesini asla tam olarak bilemeyiz daha da fenası asla ne hissettiğini hissedemeyiz. Mutluluğu, heyecanı, üzüntüyü, öfkeyi kavramların arasına sıkıştırır ve kendimizi anlatmaya çalışırız. Anlatamayız, anlaşılamayız. Sanat bize evrensel bir ifade gücü verir. Kelimelerden de güçlü anlaşılabilme ve anlatabilme imkanı… Daha evrensel bakabilir, başka insanların veya durumların empatisini yapabilir ve başka dünyalarında var olduğunu hissedebiliriz.
Sanat bizi, gerçek denilen nedensellik bağlarından, nedenselliğe tabii olmanın sıkışmışlığından kurtarır. Bir insanın hikaye anlatıcılığında nasıl kendimizi kaybeder ve sanki o olayı biz yaşıyormuşcasına, içinde gibi hissedersek; her sanat eseri –benliğimize hitap ettiği sürece- kendisine, kendimizi bırakırsak bunu yapacaktır. Kişi, biricik yorumunu, sanat eseri üzerinden yapacaktır. Her okuyucu, kendine has bir yorum yapacaktır. Sanat eserleri, sanatçıda değil de sanatı okuyan da öznel, sanatçı da nesnel olacaktır. Sanatçının vermek istediği mesaj, tek ve evrenseldir, kendi çerçevesinin yansımasıdır. Kendini, herkese ifade edebilmenin, en azından bunu denemenin, kendisinin ben varım ve bunu hissediyorum deme şeklidir. Bir kişiyle veyahut olayla nasıl empati kurulursa, sanat eseriyle de, sanatçıyla da öyle empati kurulacak ve anlayışımız, belki de anlamdaşlığımız artacaktır.
Bir sanat eseri ortaya koymak, kendini ortaya koymaktır. Dinlemeyen, anlamayan veya kavramların anlatamadığı dünyayı az da olsa anlaşılabilir kılmaktadır. Bu ise, insanı yalnızlıktan ve içine çekilmekten kurtarır. Gerçekliğin bağlarından kurtarabilir kendini, başka dünyalar yaratabilir ve bu dünyaların mümkün olduğunu, kendi koyduğu ürünün üstünden, kendine hatırlatır. Tek tipleşmeye doğru giden, duyguların yadsındığı, herkesin güçlü gözüktüğü, düşüncelerini söylemekten çekindiği dünyada “varım” deme şeklidir. Hala hissedebildiğinin ve biricikliğinin ispatı… İnsanın insan kalabilme aracıdır.
“Müziğin sesini duymayanlar, dans edenleri deli sanırlar.” – Friedrich Nietzsche
SANATÇI KİMDİR? SANAT ESERİ NEDİR?
İnsan üretken bir yapıdadır. Ortaya kendinden bir şey koymak ister. Bu kimi zaman çocuk, kimi zaman bir icat, kimi zaman ise, sanatın dallarından bir kubledir. Böyle düşünüldüğünde ortaya şu soru çıkmaktadır. Sanatı, sanat yapan şey nedir? Bir şeye sanat denilebilmesi için, ne gerekir? Sanat, yaratıcının duygularının veya düşüncelerinin aynasıdır. Özgün ve biricik olması gerekmesi, zanaatçının ürününden, sanat eserini ayırır. Sanatçı ise, eseriyle bir etkileşim yaratan, estetik bir amaç güden özgün yaratıcıdır.
Bager Akbay, sanat eseri ile ilgili şunları söyler; “Sanat eseri performansı yapan kişi haricinde herhangi birinin hayatına etki ediyorsa başarılı olabilir, etmiyorsa çuvallamıştır.” Çuvallama mevzusu tartışmaya açıktır. Sanatçı eserini, kendisine etki etmesi amacıyla yapıyorsa, kendisi haricinde birinin yorumu çok da bir önem arz etmeyecektir. Sanat sanat için midir? Yoksa toplum için mi? cevabının kişiselliği gibi… Sanat eserini, sanat eseri yapan şey; sanatçının kendisine ya da topluma, sanat eserinin kendi başına etki edebiliyor oluşudur. Leonardo da Vinci’nin dediği gibi; “Ruhun elle çalışmadığı yerde sanat olmaz.” Eser üreticisinin içindeki anlamı, somut olanda eritmesi, sanatçıyı sanatçı, sanat eserini de sanat eseri yapacaktır…