Mitoloji | İçgüdüsel Anlam Arayışının Dışa Vurumu Mitoslar
Mit, mitos ve mitoloji terimleri, sıklıkla birbirinin yerine kullanılsa da aslında birbirinden farklı anlamlara gelirler. Bu terimlerin kökenleri, Grekçe’ye dayanır ve insanlık tarihindeki en eski anlatı türlerinden biri olan mitlere işaret eder.
Mit, bir toplumun ortak inanç ve değerlerini yansıtan, genellikle kutsal kabul edilen ve geçmişte yaşanmış gerçek dışı olayları anlatan hikayedir. Bu hikayeler, bir toplumun kökenini, tanrılarını, evreni ve doğayı açıklamaya çalışır. Mitler, genellikle sözlü olarak nesilden nesile aktarılır ve toplumun kültürel kimliğini oluşturmada önemli bir rol oynar.
Mitos (mythos), mitin Grekçe karşılığıdır. Genellikle mit ile aynı anlamda kullanılır ve mitin kökenine işaret eder. Mitoloji ise bir toplumun tüm mitlerinin bir araya gelmesiyle oluşan bir bütündür. Mitolojiler, farklı kültürlerin dünya görüşlerini, değerlerini ve inançlarını anlamak için önemli bir kaynak sağlar. Grekçe “mythos” ve “logos” kavramlarının birleşiminden oluşan ve dilimize geçen mitoloji, mitlerin ortak paydada incelenmesinin bilimidir, denilebilir.
İnsanı ve insanın düşünüş biçimini anlama da oldukça önemli bir yeri olan mitlerin, kıymeti çok geç anlaşılmıştır. Özellikle karşılaştırmalı mitoloji alanı, bir branş olarak, farklı farklı halklara ait olan birçok ortak düşünce modelini ortaya çıkardı. Mitlerin kültürel olduğunu, bir şekle kavuşmak için o kültürün kıyafetlerini giymesi ve o kültürün düşüncelerini, iklimini, geleneklerini ve gereksinimlerini yansıtması gerektiğini öne sürdü.
Karşılaştırmalı mitoloji uzmanı, bireysel inançla, evrensel bilinçle ilgilendiği kadar ilgilenmez. Mitoloji uzmanı, örneğin, Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam’ın mitlerinden söz ederken, amacı bu dinlerin inançlarını karalamak ya da onları asılsız olarak yaftalamak değildir. Zira harfi harfine veya körü körüne inanmak bir şeydir; insanlığın kolektif karakterini göz önünde tutmak ise bambaşka bir şeydir… Böylesi bir inceleme ise her halükarda “insanı anlamak” gayesiyle şekillenir.
Mitler Ne Zaman Doğdu?
Mitler, tarih öncesi çağlarda yani yazı bulunmadan önce doğmuştur. Yazılı kayıtlar olmadığı için mitlerin nasıl veya ne zaman doğduğunu kesin olarak bilmek oldukça zordur. Ancak bilim insanları, varsayımlarının dayanağı olarak mezarları, heykelcikleri, kayalara oyulmuş motiflerle figürleri ve mağara resimlerini kullanırlar.
Bilim insanlarının çoğu, Üst Paleolitik’te Avrupa’da yaşayan H. Sapiens’in dinsel bir duyarlılık ve mitoloji geliştirmiş olduğu konusunda hemfikirdir. Bu görüş birliği, açıkçası ölülerin tören eşliğinde gömüldüğü mezar yerlerinin ve özellikle taş heykelciklerle mağara resimlerinin varlığına dayanmaktadır. MÖ.40.000 yılına tarihlenen aslan başlı adam heykelciği Almanya’daki bir mağarada bulunmuştur ve o zamanlar mitolojik bir anlatım olduğunu düşündürür. Antropolog Marija Gimbutas ve diğerleri, en bilineni 20.000 yıllık Laussel Venüsü olan, abartılı kalçalara ve göğüslere sahip birçok kadın figürünün bulunmasına dayanarak, Avrupa’da erken dönemde mitleri de kullanmış olan bir tanrıça dini olduğu kuramını geliştirmişlerdir.
Diğer yandan tarih yazıcılığını derinden sarsan Türkiye’nin güneydoğusundaki Göbekli Tepe gibi Stonehenge benzeri ancak daha da eskiye tarihlenen tapınak alanı, tarımdan bile önce dini bir bilincin olduğunu düşündürür. Yine Türkiye’de Çatalhöyük, MÖ. 7.000 yılına temellendirilen, tahta oturtulmuş dişi figürü, bir bereket tanrıçası kültünün varlığına işaret eder.
Mitler Neden Yaratıldı? | Mitoloji
Mitin öncelikle bir anlatı, belli bir grup insan (bir aile, bir klan, bir kabile, bir din veya bir ulus) için fazlasıyla önem taşıyan bir öykü olduğu söylenebilir. Bazıları mitleri, doğal olayları açıklamak için yapılan ilkel girişimler olarak görürler. Bu anlamda, Yunan tanrıçası Persephone’nin gidişi ve yıllık geri dönüşleri, değişen mevsimlerin bir açıklamasıdır. Birçok bilim insanı, mitlerin, dini ritüellerin öykü biçiminde ifade edilmesi olduğuna inanırlar. Bu şekilde, Mısır tanrısı Osiris’in öldürülmesi ile dirilişinin öyküsü de Mısır cenaze törenleriyle alakalıdır.
Diğerleri, mitleri, insanların evrenle alakalarını hissetmelerine yardımcı olan veya bireyleri bir grup haline getirip birleştiren metafor veya alegoriler olarak görür. Zulu yaratılış mitleri, Zuluları bir kültür olarak birleştirir; onlara bariz bir kimlik ve varoluş kaynağı verir.
Bazı analistler mitleri, onları “hayal eden” kültürün endişelerini, nevrozlarını, önceliklerini (kolektif ruhu) yansıtan rüyalara benzetirler. Kahraman Marduk’un dişi canavar Tiamat’ı öldürdüğü Babil mitinin, toplumun kurallara uygun düzenlenmesine ilişkin antik Mezapotamya görüşünü yansıttığından söz edilebilir. Sonuçta mitlerin, belli bir insan grubunun doğayla, dünyayla ve bilinmeyenle ilişkilerine dair duygularını yansıtan “gerçek” öyküler olduğu söylenebilir.
Her ilkel topluluğun deneyimde temellenen ve mantıkla biçimlendirilmiş önemli bir bilgi dağarcığı vardır. Ve mitler insanın var olan gerçekliğini olağanüstü bir alanda yeniden inşa eder. Onlar ait olduğu halkın ekonomik, sosyal ve psikolojik gerçekliğini yansıtmakla kalmaz; varlık içindeki birliği duygusal olarak dışa vurur.
Mitos Nedir?
İlkin söz vardır, der Kutsal Kitap. Bunu Platon duysa, ‘söz mü, ne sözü’ diye sorar. Eski Yunan dilinde söz kavramına gelen, üç sözcük vardır: Biri “mythos (mitos)”, öbürü “epos”, üçüncüsü “logos”. Mitos söylenen veya duyulan sözdür, masal, öykü, efsane anlamına gelir. Ama mitos’a pek güven olmaz, çünkü insanlar gördüklerini, duyduklarını anlatırken birçok yalanlarla süslerler. Bu yüzdendir ki Herodot gibi bir tarihçi mitos’a tarih değeri olmayan güvenilmez, söylenti der, Platon gibi bir filozof da mitos’u gerçeklerle ilişkisiz, uydurma, boş ve gülünç bir masal olarak tanımlar.* Platon ne kadar mitos’u, masal olarak tanımlasa da felsefesini aktarırken; mitoslara başvurur. (Bkz. Er Mitosu, Phaidon Diyaloğu). Öğrencisi Aristoteles ise mitleri, olayların anlamlı biçimde düzenlenmesini ifade eden, Yunan tragedyasının en önemli unsuru “olay örgüsü” ile bir tutmuştur.
Özetle mitos, söylenilen, anlatılan efsaneler ve masallardır. Epos, mitosu ahenkli bir biçimde sunar. Logos’ta ise işin içine artık rasyonel akıl karışmıştır. Logos, Antik Yunan’a bakıldığında doğa filozofları aracılığıyla gerçeğin, insan sözüyle dile gelmesidir. Böyle bakıldığında mitos, her şeyin başlangıcıdır. Mitoslar, insanın anlam arayışında aklın araç olarak kullanılmasıyla bir çıktı olarak hikaye yaratıcılığının başlangıcıdır, denilebilir.
Mitoloji Üzerine…
On dokuzuncu yüzyıl sonunda ve yirminci yüzyıl başlarında antropoloji ve psikolojinin gelişmesiyle mitlere olan ilgi oldukça arttı. Zira Sir James Frazer için, mitler ilkel bilimdi, doğayı anlama girişimleriydi. Fransız sosyolog, Durkheim “Dinsel Yaşamın İlk Biçimleri” adlı eserinde mitleri toplumsal birlik ve kimlik sağlayan alegorik biçimler olarak ciddiyetle ele aldı.
Mitoloji farklı disiplinler tarafından farklı şekillerde tanımlanmıştır: Dinler Tarihi uzmanı olan Mircea Eliade’ye göre mit: “Sadece soyut bir hikayeyi ya da imgeler göstergesi değil; insan uygarlığının temel, vazgeçilmez bir ögesi, sürekli başvurulabilecek yaşanan bir gerçeklik, ilkel dinin ve pratik bilginin gerçek bir düzenlemesidir.”
Friedrich Max Müller ise, mitolojiyi meydana getirecek olan şeyin insan düşüncesi olduğunu; mitolojinin oluşumunu öncelikli olarak akıl yapısı ve sonra da insan dilinin gelişmesine bağlı olduğunu, söyler.
Mitler Rüyalarla Nasıl Kıyaslanabilir?
Carl Jung, Mircea Eliade, Joseph Campbell gibi isimlerin çağımızda ses getirmesiyle, mitlere olan ilgi daha da arttı. Mitler, geçmiş zaman insanlarının hurafelerinden daha fazlası olarak incelenmeye başlandı. Mitler, metaforikti. Mitlerin, “gerçek” ve hepimizin yaşamıyla alakalı olduğunu düşünmek, ilgilenenler için farklı bir düşünüş tarzını perçinledi. Bu yeni düşünme tarzına göre, tıpkı bizim “içsel benliklerimizi” rüyalarımızın garip anlatımlarıyla ifade etmemiz gibi, mitler de “ilkel” toplumların kendilerini ifade ettikleri psikolojik benzetmeler olarak düşünülebilirdi. Rüyalarımızın ardındaki anlamları, “hakikati” aramak önemliyse mit dediğimiz kültürel rüyaların ardındaki hakikati aramak da bilakis önemli olmalıydı. Kısacası, düşünce ve manevi dünyada ve özellikle modern zamandan itibaren mitler, önemli bir yer tutar oldu.
Mitler de rüyalar da, çoğunlukla gerçek dünyanın zaman, mekan ve kimlik kısıtlamalarını aşan anlatılardır. Mitler de rüyalar da garip durumlar ve rüyayı gören hakkında veya kültüre ilişkin mecazi veya sembolik bilgiler içerebilirler. Psikanalist, rüyayı, rüya görenin ruh halinin uyanıkken kullandığımız savunma mekanizması tarafından engellenmemiş potansiyel bir ifşası olarak görür. Carl Jung ve Joseph Campbell gibi mitograflar, mitleri o rüyaları gören kültürlerin ortak ruh halini yansıtan kültürel rüyalar olarak ve birçok kültürün mitleri karşılaştırıldığında da bunları, kolektif bilinçdışının arketipik eserleri olarak görür.
Mitoloji üzerine uzun yıllar araştırma yapan Mısırlı Ahmed Zeki, mitoloji ile ilgili: “Mitolojinin mantığı mantıksızlık, akla uygunsuzluk, zamansızlık ve mekansızlıktır. Bu haliyle mitoloji yakaza denilen uyku öncesi durum ile rüya arasında bir şeydir. Hatta rüyanın en tatlı anı dahi denilebilir.”
Mit Çeşitleri | Kozmogoni, Antropogoni, Teogoni, Köken, Ritüel, Eskatoloji
- Kozmogoni Mitleri: Evrenin nasıl oluştuğu, dünyanın ve insanın nasıl yaratıldığı ve maddenin kökenini ele alır. (Bkz. Türk Kozmogonisi, Hint kozmogonisi, Çin Kozmogonisi)
- Antropogoni Mitleri: İlk insanın ve insan soylarının nasıl ortaya çıktığını ve yeryüzüne yayıldığını anlatan mitlerdir. Bu mitler, tanrılara, yarı tanrılara ya da diğer kutsal varlıklara dayandırılır. İlk insanın yaratılması miti, kozmogonik mitin tabiattan cemiyete geçişini simgelemekte ve kozmogonik dilin sosyal dile aktarılmasını sağlar. (Bkz. Eski Ahit)
- Teogoni Mitleri: Tanrıların vasıflarını, insanı ve evreni yaratımlarını konu edinir. Yaratım ve devam ediş de tanrının rolünü konu edinir. (Bkz. Türk Tanrıları, Hint Tanrıçaları, Afrika Tanrıları)
- Köken Mitleri: Bir adın, bir nesnenin ya da varlığın nasıl olduğunu ya da ilk nasıl ortaya çıktığını imgesel bir yolla açıklamaya girişir. (Bkz. Taocu Köken Miti)
- Ritüel Mitleri: Dinlerin ibadet biçimini açıklayan mitlerdir. Bir takım ayin ve tapınma törenleri ile bu uygulamaların yapılış şeklini ve anlamını ortaya koyarlar. (Bkz. Hint Kurban Anlayışı, Yajna)
- Eskatoloji Mitleri: Kıyamet mitleridir. Evrenin sonunu ve kıyamet gününde meydana gelecek olayları anlatan mitlerdir. Bu tür anlatılar, dünyanın sonuna veya Hint zihniyetindeki zaman algısının kıyamet tasviri olarak döngüsel bir yapım ve yıkım aşamasını ortaya koyar. (Bkz. Hint Tufanı)
Ortak Bir Dünya Mit Arketipinden Söz Edilebilir mi?
İnsan, mantıksal bir varlıktır, şüphesiz. Ancak bundan da önce görülür ki, anlam arayışı ilkel atalarımızdan beri bakidir. Ve mitler ve hikayeler yaratana, geniş bir perspektifle bakıldığında insan, homoreligious (dindar varlık)’tır. Max Müller, “tek bir dini bilen, hiçbir dini bilemez” der. İnancı, büyük bir resme aldığımızda, insan zihninin çıktısı olarak hikayelerde çok fazla ortak noktalar görürüz. Mitleri okumak da bu noktada önemlidir. Mitler, sadece insanın hayali anlatımlarını ortaya koymaz. Mitler de, çağının çocuğudur ve dönem insanının psikolojisini, düşünme yapısını, sosyokültürel bakış açısını ortaya koyar. Zira mitler, sadece antik zamanda değil; ritüelist bir varlık oluşumuzla günümüzde de yaşamımızın bir parçasıdır. Halk arasında hala yaşayan batıl itikat veya hurafe denilen şeylerin menşeini mitlerde aramak gereklidir.
Tek bir dünya miti yoktur çünkü mitlerin canlanmaları, gerçeklik kazanmaları için kültürel giysilere ihtiyaçları vardır. Yine de dünya genelinde mitler kıyaslandığında genel bir gölge mit (arketipik bir dünya miti) ortaya çıkar. Bu arketipik dünya mitinin bileşenleri vardır. Üç mit türü, dünyanın neredeyse tüm mitolojilerinde bulunur. Bunlar: tanrı mitleri, yaratılış mitleri ve kahraman mitleridir. Bu dünya mitleri, her şeyden önce, tanrıların varlığını insanlara kabul ettirir. Yaratılış, mitin ikinci unsurudur. Bütün kültürlerin yaratılış mitleri vardır ve birçok kültür, yaratılış öyküsüne bir tufan miti de eklemiştir. Dünya mitinin üçüncü bileşeni, kahramanlar olarak bildiğimiz özel varlıkların yaşamlarıdır.
Bu üç unsur evrenseldir. Çünkü, insan evrenseldir. Ve eklemek gerekir ki; tüm bu hikaye anlatıcılığının beslendiği, içgüdüsel bir sancı olarak; insanın anlam arayışı evrenseldir. Tanrı mitleri, yaratılış mitleri ve kahramanlık mitleri, genel insan bilincine ve rasgele bir evren yerine anlamlı bir evrende yaşama arzumuza seslenir.
Tanrılar, örneğin Yunan Mitolojisindeki gibi keyfi ve hatta kaypak bile olsalar, evreni anlamlı hale getirirler. Bütün kültürlerin yaratılış mitleri vardır çünkü toplumlar, kendi kültürlerinin bir anlamı olduğunu hissetme gereği duyarlar. Kültürlerin de, bireyler gibi, soylarını ve doğumlarının ayrıntılarını bilmeye ihtiyaçları vardır. Kahramanların var olma sebebi, bireylerin ve kültürlerin, varoluşun normal sınırlarını aşan insana özgü olanaklarını tasavvur etme gereksinimidir.
Anlam Arayışıyla Gelen Hikaye Anlatıcılığı
Özetle, mitler, bir diğer tasviriyle hikayeler ve özellikle hikaye yaratımı ve anlatıcılığı, insanın içgüdüsel bir ihtiyacı olarak karşımızda durmaktadır. Bu noktada, felsefesini yaşamın anlamsızlığı üzerine şekillendirmiş olan Camus’u anmak manidar olacaktır. Yaşam absürttür ve anlamsızdır: İnsan yaşamın anlamsızlığı eşiğinde hikayelere sığınmıştır. Din, anlam arayışında son durak olarak görülür. Ancak tarihe bakıldığında, daha da geniş bir zemine yayılan hikaye yaratımı ve anlatıcılığı, din olmasa bile vardır.
“Tekerleği kullanamayan büyük toplumlar oldu, fakat hikayeleri anlatmayan toplumlar yoktu.”
| Ursula K. Le Guin
Mitlerin tarihi, insanın anlamlandırma çabasının tarihidir. İster Yunanlıların, Gaia’sıyla tüm evren peydah olmuş olsun, ister İbranilerin Yahve’sinin Adem ve Havva’yı yaratımı olsun; ister İsa’nın veyahut Osiris’in yeniden dirilişi olsun. Veyahut, daha güncel bir yaklaşımla Big Bang patlaması veya Gaia hipotezi olsun…
İnsanın hikaye yaratma içgüdüsü, aynı içgüdüdür. Hikaye değişir ancak hikaye yaratma becerisi baki kalır. Bu noktada şu soruyu tekrar sormak yerinde olacaktır: “İnsanı, insan yapan, diğer canlılardan ayıran nedir? Veya yapay zekalı bir robottan ayıracak olan şey nedir?” Cevap ise şu şekilde verilebilir: Mitler tarihine bakıldığında hissedilen, kuşkusuz; insanın anlam arayışının evrenselliğinde hikayeler yaratmaya muktedir olan bir varlık olarak insan, …
Kaynakça:
- Mircea Eliade, Mitlerin Özellikleri
- Mircea Eliade, Kutsal ve Kutsal-Dışı Dinin Doğası
- Mircea Eliade, Mitler, Rüyalar ve Gizemler
- Carl Jung, Rüyalar (Pinhan Yayıncılık)
- Dünya Mitolojisi, David A. Leeming
- J. Campbell, Mitolojinin Gücü
- J. Campbell, Mit ve Anlam Mitolojiye ve Hayata Dair
- Bronislaw Malinowski, Büyü Bilim ve Din (Kabalcı Y.)
- İbrahim Usta, İslam Öncesi Arap Mitolojisi (I. Bölüm, Mitoloji Üzerine Değerlendirmeler)
- Azra Erhat, Mitoloji Sözlüğü (Remzi Kitabevi)*