Michel Foucault Felsefesi
Batı Felsefesi,  Felsefe

Michel Foucault Felsefesi | Hakikat Oyununun Çözümlenmesi

Michel Foucault

Foucault, felsefi serüvenin içerisinde kendi rolünün hakiki sorular sormak, insanlara kendilerini hissettiklerinden daha özgür olduklarını, onların bir hakikat olarak kabul ettiği tarihin belirli bir anında oluşturulmuş olan sözde kanıtların eleştirilebileceğini ve onların yıkılabileceğini göstermek olduğunu söylemektedir.

Foucault, kendisinin yapmış olduğu işi “düşüncenin eleştirel tarihi” olarak adlandırmaktadır. Ancak onun burada kast etmiş olduğu hakikatin elde edilmesinin veya gizlenmesinin tarihi değil, hakikat oyunlarının ortaya çıkmış olduğu tarihtir. Bu tarih aynı zamanda “iktidar” ve onun işleyişi ile de doğrudan bağlantılıdır.

İktidar Çözümlemesi | Michel Foucault

Söylem, hakikat ve iktidar arasındaki ilişki çerçevesinde iktidar sorununu ele alan Foucault, kapitalizmin şekillendirmiş olduğu modern kurumlar olan hastane, hapishane ve fabrika gibi kurumların bu iktidar ilişkisi içerisindeki konumlarını araştırarak bir iktidar çözümlemesi yapmayı amaçlamaktadır.

Bu bağlamda Foucault, modern kurumların analizine bağlı olarak devletin kendisini de problem edinmektedir. Ona göre iktidarın söz konusu olduğu her yerde bir direniş imkanı da bulunmaktadır. Direnmek ise, farklı bir söylem ortaya koyabilmek, iktidar oyunun dışında bir oyun geliştirmeye çalışmaktır. Bu nedenle iktidar söz konusu olduğunda mevcut iktidar oyunun dışına çıkabilmek için devleti bu oyunun dışında bırakmak gerekmektedir.

Hakikat, Söylem ve İktidar

Buraya kadar söylediklerimizden yola çıkarak Foucault’un temele aldığı üç ana kavram olan “hakikat, söylem ve iktidar” kavramlarının onun felsefesindeki yerini anlayabilmek için biraz daha ayrıntılı bakmamız gerekmektedir.

Söylem, bir dil ve bu dili konuşan biz özne değildir. Söylem, dile getirilen şeyin kendisidir. Söylemler, işaretlerden oluşmuş olmakla birlikte daha çok şeyleri göstermek için bu işaretleri kullanmaktadırlar.

Hakikat, söylem ile ve söylem içerisinde inşa edilen bir şeydir. Her söylem, bir hakikat inşa etmek olduğu için tekli bir hakikat yoktur ancak çoklu hakikatler vardır.

İktidar, söylem boyunca işleyen şeydir ancak söylemin kaynağı değildir. İktidar, söylemin anlamı da değildir. Söylem bir olgular dizisi olarak kabul edilmektedir.

Bu kavramların kısa bir açıklamasını yaptıktan sonra içlerinden hakikat kavramının üzerinde biraz daha düşünmemiz gerekmektedir. Çünkü Foucault’un felsefesinde bu kavram, onun yapmış olduğu modern dönem eleştirisi ve iktidar çözümlemesinde kilit bir rol oynamaktadır. Onun açısından bakıldığında hakikat, bu dünyaya ait bir şeydir ve o ancak bir zorlama ile ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte O, hakikatten anladığı şeyin bir tür genel norm, bir dizi önerme olmadığını, fakat daha çok doğru kabul edilecek sözcükleri her an ve herkesin dile getirmesini sağlayan prosedürler bütünü olduğunu belirtir.

Hakikat Oyunu

Foucault’a göre, hakikat, bilgi ve ahlak iktidar tarafından üretilmektedir. Bütün bilgi iddiaları iktidar ile bağlantılıdır. Bu yüzden Foucault bütün nesnel bilgi iddialarını reddetmektedir. Çünkü bütün nesnel bilgi iddialarının hepsi birer iktidarın kendisini uygulama girişimidir. Bilginin kendisinin bir iktidarı ortaya koymadan var olabilmesi mümkün değildir.

Bilgi, toplumsal kontrol için gerekli temellerden ortaya çıkarken aynı zamanda bu temellerin de olanağını sağlamaktadır. Burada hakikat, kendisini üreten ve destekleyen iktidar sistemleriyle, kendisinin meydana getirmiş olduğu etkiler ile döngüsel bir ilişki içerisindedir. Foucault, bu durumu “hakikat rejimi” olarak tanımlamaktadır.

Foucault Modern Dönem iktidarını tanımlamak için “Bio – İktidar” kavramını kullanmaktadır. Bio – İktidar, gözetleyen iktidar anlamına gelmektedir. Bu iktidar biçimi yıkıcı bir anlayışa sahip olmamakla birlikte ‘sürü’nün sağlığının hep daha iyi olmasını isteyen bir iktidar biçimidir. Bu kavramın işaret etmiş olduğu modern anlamdaki iktidarın izlemediği yerde şiddet devreye girmektedir. Şiddetin hakim olduğu yerde bu iktidar biçimi işlevini yitirmiş anlamına gelmektedir.

Foucault için insan, bu yeni iktidar biçiminin cezalandırılanlar, denetlenenler, ıslah edilenler, deliler, çocuklar, hastalar ve işçiler üzerindeki işleyişinin bir ürününden ibarettir. Öte yandan Bio – İktidar, kapitalizmin bedenin üretim sürecine denetimli bir şekilde girmesini ve nüfusun ekonomik süreçlere uygun kılınmasını gerektirdiği için, kapitalizmin gelişmesinde vazgeçilmez bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bu iktidar yapısı öncelikle ailede ortaya çıkmaktadır. Modern anlamdaki özne, bu iktidarın kurumsal yapıları tarafından oluşturulmuş olan kurumsal bir öznedir. Tam bu noktada yani modern öznenin kurumsallaşma sürecinde Bio – İktidar ortaya çıkmaktadır. Foucault, iktidarı ilişkiler üzerinden ele almaktadır. Bu iktidar ilişkileri de kendisini aile, hapishane, okul ve fabrika gibi kurumlarda göstermektedir.

Foucault’a göre, bu iktidar ilişkileri mekanizmasından çıkabilmemiz mümkündür. Direniş imkanı her zaman bulunmaktadır. Yeter ki biz bunu dışa vurma isteğinde olalım. Bizler, iktidar ilişkileri olmayan bir aile, eğitim gibi kurumları kökten değiştirip onları yeniden oluşturabiliriz. Tam bu noktada özgürleşmenin kendisini gösterdiği yerde kendimizi bulabiliriz.

Foucault, bildiğimiz anlamdaki diyalektik düşünceyi de eleştirmektedir. Ona göre diyalektik, insan pratiğinin, yabancılaşmanın ve uzlaşmanın felsefesi olduğu için onu bir tarih felsefesi olarak görebiliriz. Tüm bu nedenlerle ve özünde her zaman bir kendine dönüş felsefesi olduğundan, diyalektik, insana sahici ve hakiki bir insan olacağını vaat etmektedir.

Diyalektik olmayan kültürün Nietzsche’yle birlikte başladığını ileri süren Foucault, diyalektik olmayan bu düşüncenin kendisine özgü ve kesinlikle çağdaş biçimini keşfetmeyi denemek gerektiğini düşünür. Ona göre şu an oluşmakta olan özünde diyalektik olmayan düşünce de doğayı ya da varlığı değil, bilginin ne olduğunu işin içine katmaktadır ve asıl nesneni bilgidir.

Tüm bu söylenenler neticesinde diyebiliriz ki, ‘Biz hayatı yorumlarız’. Ancak başka insanların deneyimi ile artık bu yaşamı anlamaya ve kavramaya başlarız. Biz başkaları ile hayatı tecrübe etmekteyiz. Bu da ancak diyalog ile gerçekleşmektedir. Bu diyaloğun içinde “tartışma ve çelişkiler” vardır. Çünkü hayat, itirazların olduğu bir alandır. Foucault, Hegel’den ziyade Sokratik Diyalektiği benimsemektedir. Çünkü burada tartışma, çelişki ve itiraz bulunmaktadır.

Kaynaklar

  • Felsefe Tarihi 3  – A. Kadir Çüçen
  • Hakikatten Yoruma İktidardan Yoruma Felsefi Bir Serüven – Metin Becermen