Hsün Tzu Felsefesi – Konfüçyüsçülüğün Gerçekçi Kanadı
Hsün Tzu
Chou Hanedanlığı’ndaki Edipler Okulu’nun en büyük üç şahsiyeti “Konfüçyüs, Mencius ve Hzün Tzu”dur. Edipler arasında Hsün Tzu’nun düşüncesi, Mencius’un düşüncesinin karşı tezidir. Hsün Tzu, en çok da insanın doğasının esas olarak kötü olduğu şeklindeki teorisi sebebiyle bilinir. Bu doğrudan doğruya Mencius’un insan doğasının iyiliği şeklindeki savına karşıdır.
Hsün Tzu’nun felsefesi, bir “kültür felsefesi” olarak isimlendirilebilir. O’nun genel tezi, iyi ve değerli olan her şeyin insani çabanın bir ürünü olduğu şeklindedir. Değer, kültürden gelir ve kültür de insanın başarısıdır. Bu kültür açısından insan, gök ve yer ile aynı konuma sahiptir.
“Göğün mevsimleri, yerin kaynakları, insanın da kültürü vardır.” – Hzün Tzu
Mencius, bir insanın aklını en üst düzeyde geliştirmesiyle kendi doğasını bilebileceğini ve kendi doğasını bilmekle de göğü bilebileceğini söyledi. Bu yüzden Mencius’a göre bilge, “Göğü bil”melidir. Ancak onun aksine Hzün Tzu şöyle der. “Göğü bilmeye çalışmayan sadece bilgedir.”
Hzün Tzu’ya göre göğün, yerin ve insanın kendine özgü yetenekleri vardır. Hepsi eşit derece öneme sahiptir. İnsan, gök ve yer tarafından ona takdim dilen şeylerle bir kültür inşa eder.
“Zenginlik yığmak ve onu faydalı bir şekilde kullanmak, göğü yüceltmek ve onun hakkında düşünmekten daha iyi değil midir?” -Hzün Tzu
Eğer sadece göğü yüceltir ve üzerine düşünmek ile yetinirsek, eşyanın doğasını anlayamayız. Ve kültür inşa etme yeteneğimizi köreltiriz der, Hzün Tzu. Ve insanın, gök ve yeri yücelterek, kendi yeteneğinden ümidini kesmesi, kendi hakkını ve evrende insanın olduğu eşit konumu alaşağı etmesinden başka bir şey değildir.
Hsün Tzu Felsefesi – İnsanın Doğası
Hsün Tzu’nun bakış açısından, insan doğası da kültürlenmiş olmalıdır. Çünkü insan doğasının kültürlenmemiş olması gerçeği, onun iyi olamayacağı anlamına gelir. Hsün Tzu’nun tezi;
“İnsanın doğası kötüdür; onun iyiliği eğitimle elde edilir.” şeklindedir.
O’na göre, insan yalnızca iyiliğin herhangi bir esası ile birlikte, kötülüğün gerçek “köklerine” de sahip olarak doğar. İnsanın fayda ve duyumsal mutluluğa yönelik doğuştan gelen arzuyla doğduğunu ispat etmeye çalışır. Ancak kötülüğün bu kökenlerine rağmen o, insanın aynı zamanda akla sahip olduğunu ve bu aklın onun iyi olmasını mümkün kıldığını söyler.
Ahlakın Kökeni ve Faydacılık
Hzün Tzu’nun insan doğası teorisi, şu soruyu doğurur. “O zaman insan ahlaki olarak nasıl iyi hale gelebilir? Çünkü eğer her insan kötü olarak doğarsa, o zaman iyiliğin kökeni nedir?” Bu soruya ithafen o, bir argüman ortaya atar:
İnsanlar bir tür toplumsal organizasyon olmaksızın yaşayamaz. Bunun sebebi daha iyi yaşamak için insanların ortak hareket etmeye ve karşılıklı desteğe ihtiyaç duymuş olmalarıdır. Toplumsal organizasyona sahip olmak için onlar davranış kurallarına ihtiyaç duyarlar. Bunlar genel olarak Konfüçyüsçülük’te önemli bir yeri olan ve özellikle de Hsün Tzu tarafından vurgulanan “Lİ”(ayinler, törenler, yaşam hakkındaki geleneksel kurallar)dir.
Li’nin kökeni hakkında konuşulduğunda Hsün Tzu şöyle der:
“Li nereden kaynaklanır? Cevap, insanın arzularıyla birlikte doğmuş olmasıdır. Bu arzular tatmin edilmediğinde, insan onların tatminini aramamazlık edemez. Tatmine yönelik bu arayış, ölçüsüz ve sınırsız olduğunda, yalnızca çekişme, kavga, rekabet olabilir. Düzensizlik olduğunda, her şey sona ermiş olacaktır. İlk krallar, bu düzensizlikten nefret ettiler, bu yüzden, bu karışıklığa son vermek için li’yi (davranış kurallarını) ve yi’yi (doğruluk ve ahlak) tesis ettiler.”
İnsanlar birlikte yaşamalı ve çekişme olmaksızın birlikte yaşamak için, arzularının tatmini hususunda belli bir sınır herkese kabul ettirilmelidir. Li’nin fonksiyonu, bu sınırı koymaktır. Li var olduğunda, ahlakta vardır. Li’ye göre davranan kişi, ahlaki davranır. Onlara uygun hareket etmeyen gayr-i ahlaki davranış sergilemiş olur. Bu bakış açısı, Hsün Tzu’nun ahlaki iyiliğin kökenini açıklamaya yönelik argümanın çizgisidir. Bu tamamen faydacılıktır ve Mohist okulun kurucusu Mo Tzu’nun söylemini andırır.
Ayinler ve Müzik Teorisi – Hissi Tatmin
Konfüçyüsçüler için törenlerin en önemlisi, yas tutma ve özellikle de atalar için kurbandır. Bu törenler o zamanda evrenseldi ve herkes tarafından uygulandığı şekliyle, az olmayan ölçüde hurafe ve mitoloji içermekteydiler. Ancak Konfüçyüsçüler meşrulaştırmak için bu törenlere yeni yorumlar getirdiler. Bunları Hzün Tzu’da ve Li Chi ya da Ayinler Kitabı’nda buluruz.
Hsün Tzu Felsefesi – Aklın İki Yönü
Hzün Tzu’ya göre, aklımız, entelektüel ve duygu olmak üzere iki yöne sahiptir. Sevdiğimiz biri öldüğünde aklımız sayesinde, ölen kimsenin ölü olduğunu ve ruhun ölümsüzlüğüne inanmak için hiçbir rasyonel temelin bulunmadığını biliriz. Eğer yalnızca aklımızın yönlendirmesi altında hareket edecek olursak, yas ayinleri yapmaya ihtiyaç duymayız. Ancak aynı zamanda aklımız, hissi bir yöne de sahip olduğundan bu, sevdiğimiz bir kişi öldüğünde ölülerin yeniden yaşayabileceklerini ve öte dünyada yaşamaya devam edecek olan bir ruhun var olabileceğini ummamıza sebep olur. Nitekim, hayal gücümüzü serbest bıraktığımızda, hurafeleri gerçek olarak kabul eder ve aklımızın yargısını reddederiz.
Bu yüzden bildiğimiz ve umduğumuz şey arasında bir farklılık vardır. Bilgi önemlidir, ancak yalnızca bilgiyle yaşayamayız. Hissi tatmine de ihtiyaç duyarız. Ölüye karşı tavrımızı belirlemede, iki yönü de dikkate almak zorundayız. Konfüçyüsçüler tarafından yorumlandığı şekliyle yas tutma ve kurban ayinleri, kesin olarak bunu yaptılar. Bu ayinler hurafesiz ve mitolojisiz olamayacaktı. Konfüçyüsçüler yorumlarıyla bu yönleri temizlediler. Onlar dini unsurları, din değil de şiirin işlevi açısından kültürlerinin bir parçası haline getirdiler.
Din ve Şiir
Din ve şiir, her ikisi de insanın hayalgücünün ifadeleridir. Onların her ikisi de, hayali gerçekle karıştırır. Onlar arasındaki fark, şiir kendisinin söylediğini yalan, güvenilmez bir şey olarak kabul ederken dinin kendi söylediği şeyi hakikat olarak kabul etmesidir. Şiirin sunduğu, gerçeklik değildir ve o, onun öyle olmadığını bilir. Bu yüzden o, kendi kendini aldatır ancak bu bilinçli bir aldatmadır. Ve şiirde olduğu gibi, ayinlerde de aklın ilerlemesine engel olmaksızın duyguyu tatmin elde ederiz. Bu yüzden yas tutma ayinlerinin işlevi, ölüm ve hayatın anlamını anlaşılır hale getirme, ölüleri acı ve saygıyla uğurlama ve böylece de insanın sonunu yetkinleştirmektir.
Hsün Tzu’ya göre; bu ayinlerin anlamlarını üst insan olan bilgeler bilir. Hayaletlerle ve ruhlarla ilgili bir faaliyet olduğunu sananlar, hissi tatmin yaşamazlar, onlar sadece yanılmış olurlar. Bilgeler ise, aklının yanında duygularını da tatmin etmek amacıyla ayinleri ve müziği kullanırlar. Hsün Tzu’ya göre, ayinlerin yanında müzikte oldukça önemli bir yere sahiptir. İnsanların zihninde iyiliği tahrik etmesine ve kötü hislerin sağlam bir zemin elde etmesine engel olurlar. Müzik, ahlaki eğitim için bir vasıta olarak işlev görür.
Hsün Tzu’ya göre, bir felsefecinin vizyonu ve körlüğü yan yana gider. Hsün Tzu’nun bir vizyonu vardır, fakat bu vizyonu tarafından kör edilmiştir. Bu yüzden onun felsefesinin mükemmelliği, aynı zamanda onun noksanlığıdır.
“Lao Tzu, uysallıkla ilgili vizyona sahipti, bu yüzden gayreti göremedi. Mo Tzu tekdüzelikle ilgili bir vizyona sahipti, bu yüzden akışı göremedi. Sung Tzu, bazı insanların arzularının az olduğu gerçeğiyle ilgili bir vizyona sahipti, bu yüzden diğer insanlarının arzularının çokluğunun gerçeğini göremedi. “ -Hzün Tzu
Kaynakça:
- Çin Felsefesi Tarihi -Fung Yu-Lan
- Doğu Felsefesi – Jim Powell
- Otuz Beş Doğu Filozofu – Diane Collinson