lyotard felsefesi
Batı Felsefesi,  Felsefe

Lyotard Felsefesi | Modernizmin Ufkunda Postmodernizm

Lyotard’ın felsefi düşünce serüveninin içinde konumlanmış olduğu yer; gelişmiş toplumlardaki bilginin mahiyetini aramasıdır. Onun amacı; en gelişmiş diyebileceğimiz ve ‘ileri’ olarak adlandırılan toplumlarda bilgi sorununu ele almaktır. Kendisi, bu toplumların içinde bulunmuş olduğu durumu “Postmodern Durum” olarak nitelemiştir. Bu postmodern durum; edebiyat, bilim, sanat ve felsefi gibi birçok alanda etkisini göstermiştir. Postmodern durumu en basit haliyle tanımlayacak olursak; onun “Üst – Anlatı”lara karşı bir inançsızlık olduğunu söyleyebiliriz.

Postmodern durumda, bilişimin yani teknolojik bilginin hegemonyasını kurmasıyla birlikte bilginin oluşumuna dair yeni kurallar ortaya çıkmıştır. Örneğin; bilgi edinme olayının, zihin hatta kişilik oluşumunun ayrılmaz bir parçası olduğunu ileri süren kadim ilke artık önemini yitirmiştir. Bu anlamda bilginin üreticisi ile onun kullanıcısının bilgi ile olan ilişkisi; ticari bir ürünün üreticisi ile onun tüketicisi arasındaki ilişkiye benzemiştir. Bilgi, artık satılmak için üretilmekte ve yeni bir üretimde değerlendirilmek için kullanılmaktadır. Başka bir deyişle bilgi artık kendisi için bir amaç olmaktan çıkmış ve kendisine ait olan kullanım değerini yitirmiştir.

Oysa ki bilim, aslında kökeninde alıntılar ile bir çatışma halindedir. Onun kendisine özgü olan ölçütlerine bakacak olursak çoğunun masallardan ibaret olduğunu görmüş oluruz. Ne zaman ki bilim, kendisini birtakım işe yarar kurallı durumları dile getirme çabası içine girmediği ve sadece doğruyu aradığı zaman, kendi ortaya koymuş olduğu oyunun kurallarını da gerekçelendirmek zorunda kalacaktır. İşte o zaman kendisinin statüsü ortaya çıkmış olur ki biz buna felsefe demekteyiz.

Bilgi Savaşı | Lyotard Felsefesi

Modern dönem ile birlikte bilginin mahiyetindeki değişim artık devletlerin birbiri ile savaşmasındaki amaçları da değişime uğratmıştır. Devletler, eskiden toprak ve hammadde için savaşırken artık bilgiye sahip olmak için de savaşmaktadırlar. Burada yaşanan değişim ve dönüşüm ile birlikte devletler ve büyük şirketler arasındaki hukuki ilişkiler de yeniden yapılandırılmış ve bilgiye sahip olarak sermayesini güçlendirmiş olan bu şirketler devletler karşısında ayrıcalıklı bir konuma erişmişlerdir.

Bilginin mahiyetindeki bu değişimin temeline bakacak olursak burada karşımıza bilgiden anlaşılan şeyin bilimsel bilgi olduğu düşüncesidir. Oysa ki bilimsel bilgi, bilginin tümünü kapsamamaktadır. Bilimsel bilgi; ancak başka türden bir bilginin üzerine eklenmiş, yarışmış ve onunla çatışma içinde olmuştur. Bilgi, bilime ait olan algısal bilgiye indirgenemez. Çünkü bilimsel bilgi de betimleyici söylemlerden oluşmaktadır. Ancak Lyotard, buna ilave olarak deney ve gözlem yoluyla onların erişilebilir olması gerekliliğini belirtmektedir. Bilginin temelini oluşturan bilme edimi ise, sadece bilişsel bir süreç değildir. Bilme; yapmayı, dinlemeyi ve yaşamayı da içine alan bir edimsel süreçtir. Böylelikle özneyi oluşturan yetki türleri aynı zamanda öznenin kendisinde görülerek karşımıza çıkmaktadır.

Bilginin oluşum sürecine tekrar dönmemiz gerekirse, onun hakkında şunları söylemek yanlış olmayacaktır; Bilgi, gelenek ve görenek ile yakın bir ilişki içerisindedir. Bilgi ve Kanı’nın üzerinde sağlanmış olan uzlaşı aynı zamanda bir halkın kültürünü de oluşturan şeydir. Çünkü anlatılar, yeterlilik ölçütünü belirleyerek belirli bir kültür içerisinde yapılması meşru olan şeyleri belirlerken, kendileri de aynı zamanda bu kültürün bir parçası oldukları için kendi meşruiyetlerini de sağlamış olurlar. Modern dönem ile birlikte bilim insanı, anlatıları ilkel ve az gelişmiş olduğunu ileri sürerek onları akılsallıktan uzak bulmuş, bu yüzden onları aşağı bir sınıfın dili olarak görmüştür. Bu geldiğimiz noktayı açıklamamız gerekirse onu Batı’nın kültür emperyalizmi olarak adlandırabiliriz.

Burada yapılan şeyin aslında daha önce yapılmış olanlardan bir farkı yoktur. Farklı olan içerik değil biçimdir. Çünkü modern bilim ile birlikte doğruluğun koşulu aşkın ya da metafizik bir öğede değil, bilimin kendi oyunu içerisinde kabul edilmektedir. Burada bilginin meşruiyeti pratik öznenin hedeflediği amaçlara hizmet etmeye indirgenmiştir. Ancak bilmemiz gerekir ki bilimi meşrulaştırma sorunu da Platon’dan beri yasa koyucu ile ayrılmaz bir bağ içerisindedir. Çünkü bilim dili ile etik ve politik dil arasında bir ikizlik ilişkisi bulunmaktadır. Bilişim çağında bilgi sorunu, her zamankinden daha fazla ölçüde bir İktidar sorunu haline gelmiştir. Peki bu sorunun temelinde olan “Bilgi’nin ne olduğuna dair kararı kim vermektedir?” Bu noktada modern dönemin paradigması ile Lyotard ters düşmektedir. Modern dönem bilgiyi sadece bilimsel bir bilgi olarak görmekteyken Lyotard’a göre ise, bilimsel bilgi bilginin sadece bir türüdür ve bilimsel bilgi anlatılardan türetilmektedir. Ona göre; bilimsel bilgi, bir anlamda deneyime dayanmaktadır.

Lyotard açısından bakıldığında ‘Modernlik’ bir çağ ya da zaman dilimi olmaktan ziyade bir söylem ve aynı zamanda bir “Üst – Anlatı”dır. Bununla birlikte Postmodern durumu ortaya çıkaran da bu modern söylemin kendisidir.

Bu söylenenlerden hareketle bilgi konusunda nesne ile olan ilişkisinde bilginin gerçekliği mümkün müdür? Sorusu sorulabilir. Gerçeklik, bilgiyle olan ilişkisinde önemlidir. Bununla bağlantılı olan Hakikat ise, bilginin bir sıfatı olarak karşımıza çıkmaktadır. Lyotard’ın gerçeklik ile ilgili sorguladığı şey bilginin nesnesidir. Bilgi, söylemin yapısına uygun olarak söylemin içinde ortaya çıkan bir üründür. Ne modern ne de postmodern söylem, belirli durumlara özgü söylem türleri değildir. Bu söylemlerin kullanılması aslında modernist bir ifadedir.

Modernizme özgü olan Üst – Anlatıcı, kendisini tarihin ve hakikatin anlatıcısı olarak görmektedir. Bu anlatımın ortadan kalkması ile ve bu anlatıya olan inancın yitirilmesi ile birlikte Postmodern anlatı ortaya çıkmaktadır. Bu ortaya çıkan durum aynı zamanda tek kişinin anlatımıdır. Postmodern anlatıda, anlatıcı gerçek bir kişiyken, modern anlatıda Üst – Anlatıcının sahibi belli değildir. Postmodern anlatıcılar dil oyunları ile kendi anlatılarını anlatırken modern anlatının anlatıları ise herkes için geçerli bir anlatı türüdür.

Kaynakça:

  • Jean-Françoıs LYOTARD – Postmodern Durum