Zen ve Motosiklet Bakım Sanatı – Değerlerin Sorgulanması
‘Ve nedir iyi, Phaedrus,
Ve nedir iyi olmayan-
Bunu söyleyecek birine ihtiyacımız var mı?’
Yazar amcamız Robert M. Pirsig 1970’lı yıllarda yazdığı 364 sayfalık Zen ve Motosiklet Bakım Sanatı kitabıyla defalarca yayınevlerine başvurmuş, yazar her seferinde kitapla birlikte evine gönderilmiş. Son umuttur, bir yayınevine kitabını götürdüğünde yayıncı kitabın potansiyelini gördüğünden olacak ki kitabı basmayı kabul etmiş, az bir ücretle yazarla anlaşmışlar.
Kitap o yıllarda çok satanlar listesine girmiş, sonrasında ‘bakım sanatı’ adı altında Zen ve Motosiklet Bakım Sanatı ’ndan ilham alınarak kitaplar yazılmıştır. Yani öncü niteliğinde bir başyapıttır aynı zamanda.
Peki, okuyucular neden kitabın bu kadar ağır ve düşünsel yolculuklar da bir arkadaş değil de etik felsefesinin romanı olduğunu düşünüyorlar?
Zen ve Motosiklet Bakım Sanatı
Kitapta bir baba, bir oğul, iki arkadaşın 17 gün süren motosiklet yolculuğu konu alınıyor. Babamız biraz felsefi ve bir de hayaleti var adı da Phaedrus. Pheadrus düşünür ve bir okulda akademisyen. Eğitimle ilgili başlatmak istediği kendince iyi olan, olağanüstü değişimler var. -Aynı hayali karakter Platon’un bir yazıtında da geçiyor, alternatif bilgi olsun. –
Kitap, değer yargısı ve hayatı algılama biçimlerinin üstünde imgelemeyi fazlasıyla kullanıyor. Zen felsefesini de ekleyince imgelemelerinin altında yatan yorumlamalarına, kitap acılığından ve tadından yenmiyor. Adından da anlaşılacağı gibi bunu çoğunlukla motosiklet üzerinden yapıyor. Çoğu zaman yazarın motosikleti tamir etme deneyimleri mi, yoksa motosikleti tamir ettiğini anlatırken, aslında kesit kesit sağlam ve derinde bir anlam mı taşıyor sorusuyla odaklanmayı, derinliği kavramaya çalışıyorsunuz.
‘Hareket halinde iken, hareketle bütün olup ve taşıtıyla bütün asfaltı hissetmekten keyif alanlar ya da bunu hissetmeden kara bir deliğin içinden bakanlar…’
Teknolojiyi, eğitimi, toplumsal kalıpları, hayat algısını anlamlandırma çalışmaları… Yazar oldukça yargı dağıtıcıdır. Bazı cümleleri vardır ki; günümüz yüzyılına yapboz gibi yerleşir. Okuyucular çoğu zaman kitaba tek okuyuşta tutunamaz, defalarca başlar ve hala tam olarak alması gerektiğini alamadığını düşünür. Nacizane fikrim olmasıyla birlikte çoğu okuyucu bu şekilde düşünüyor. Şayet, bir başlangıç yaparsanız, pes etmeyiniz.
‘Zaten acelecilik kahrolası yirminci yüzyıl tavrıdır. Bir konuda acele etmek istiyorsanız ona pek özen göstermiyor, başka şeye geçmek istiyorsunuz demektir.’
Kitap defalarca okuyanlar için de, tek okuyuşunda sindirdiğini düşünenler içinde hayatınızın merkezine koyabileceğiniz kesitler sunar ki, nasıl alacağınız –algılayacağınız- size kalmıştır.
‘Çoğu zaman öyle acele içindeyizdir ki, konuşmaya fırsatımız kalmaz. Sonuç, günden güne sonsuz bir sığlaşma ve kişiyi, zaman geçip gittikten sonra, geçen yıllara şaşmaya ve üzülmeye götüren tek düzeliktir.’