Şamanizm ve Mistik Ruhlar – Saygı Öğretisi
İlkel insanlar anlam arayışlarını doğaya atfetmişlerdi. Doğa verici ve canlıydı. Doğa yaşıyordu ve yaşam vaat ediyordu. Doğadaki her şeyin bir ruhu vardı. Bu animist bakış açısı Orta Asya da doğayı kişileştirerek yerini bir mitolojiye ve Şamanizm’e bırakmıştı. Şamanizm bilim insanlarının bir zamanlar çok tanrılı olduğunu söylemesinin aksine tek tanrılı –Gök Tanrı- bir inanıştı. Tek bir bütünlük vardı ve her şey ona bağlıydı. Orta Asya’nın erken dönemleri inanışları ve İslam Öncesi Türkler’in inanış şekli Şamanizm’e dayanıyordu. Kimi Amerika ve Afrika bölgelerinin dini inanışları da Şamanizm’le benzerlik göstermekteydi.
Şamanizm canlı ve cansız bütün doğanın ruhlarla yönetildiğine dayanan animizm üzerine kurulu bir inanç sistemidir. Şamanizm bir inanış şeklidir ancak çoğu dinde olduğu gibi katı kurallara dayanmamaktadır. Doğanın her köşesine saygı ve sevgi öğretinin temelini oluşturur. Doğada her şey bir düzen üzerine kuruludur ve bütündür. Doğada canlı cansız bir şeye verilen zarar bütüne, kendine verilen zarardır. Kadim öğreti arınma, ruhsal dinginlik, bütünleşme uygulamalarını kapsar.
Mistik Ruhlar – Şaman “Kam”
Doğanın ruhlarıyla iletişime geçen, onlardan yardım isteyen bazen ise, arafta kalan ruhlara yol gösteren kişiye “Şaman” denir. Şamanlar tütsüler eşliğinde yapılan ayinlerde ruhlarla temasa geçebilen mistik ruhlardır. Şaman kelimesi Rus bilim insanları tarafından ortaya atılmış ve yaygın olarakta bu sözcük kullanılmaktadır ancak Türk, Altay ve Moğol kabilelerinde Şaman denilen mistik ruhlara “Kam” denilmektedir.
Kadim öğretiye göre dünya gök, yeryüzü ve yeraltı olarak üçe ayrılmaktaydı. Gök tanrının katıydı. Yeryüzü insanların ve yeraltı kötü ruhların yaşadığı yerdi. Ruhlar ise ikiye ayrılırdı. İyi ve Kötü. Şamanlar ise iyi ruhlarla iletişime geçmek ve kötü ruhlardan korunmak arasındaki dengeyi sağlamakla görevliydi.
Şamanlar seçilmiş ruhlardı. Çoğunlukla atalarından gelen bir kan bağı bulunurdu ve zamanı geldiğinde dünyadaki amacını gerçekleştirmek üzere kendini eğitip, atasının yerini alırdı. Nadiren ise, ruhlar bir kişinin rüyasında onunla konuştuysa o da seçilmiş kişi demekti. Ve bu kişi de Şaman olabilmekteydi.
Şamanlar o dönemin otoritesini de simgeliyordu. Bir nevi kahin, inanç insanı, büyücü, şifacı, koruyucu… Bir savaş, hastalık, kısırlık ve daha bir çok alanda ruhlarla iletişime geçer, onlardan yardım isterdi. Bu çoğunlukla ölmüş atalarının ruhu olurdu ya da bir nehrin, dağın, ormanın ruhu olabilirdi. Bu anlamda Japon Mitolojisi’yle de oldukça benzerdi.
Şamanlar ölen kişilerin belirsiz alemde kalması durumunda onlara yardım eder ve ruhlarını gitmesi gereken yere götürdü. Hasta olan ya da zihinsel anormallikleri olan ruhu sıkışan insanlara yardım eder onların ruhlarını yeryüzüne, bedenine geri çağırırdı.
Şamanizm – Trans Ayinleri
Bu ayinleri ve ruh trans hallerini gerçekleştirirken, tütsüler yakar bazen içmek için ayahuska asması kullanırlardı. Bir ateş yakar ve etraflarında hayvan tüyleriyle kaplanmış davullarıyla dualar ederlerdi. Hayvan tüyleri bir nevi totem gibiydi. Daha rahat ruh yolculuğuna ulaşabilmek için gereken bir totem… Bazen ise bu tüyleri bedenlerinde de taşırlardı. Ve yine rahat transa geçebilmek için ölmüş insan veya hayvan kemiklerini ayin sırasında üstlerinde bulundururlardı.
Erk Hayvanı – Rehber Ruhlar
Şamanizm’ e göre her insanın sahip olduğu bir erk hayvanı vardı. Erk hayvanları yol gösterici, koruyucu, yönlendirici rehber ruhlardı. Şamanlar ruh yolculuğunda onlara yolu gösteren, onları koruyan erk hayvanlarıyla iletişime geçmeden transa geçmezlerdi.
Şamanizm Bir Saygı İnancıydı
Her şey başlı başına saygı görmeyi hak ediyordu. Dünyada bir zincir vardı. Ve her şeyin, her şeye ihtiyacı vardı. Açlıktan ölmek üzere olan bir insan, eğer bir hayvanı kesmesi gerekiyorsa ondan izin alır, özür diler ve onu beslediği için ona şükranlarını sunardı. Bir ormana ya da nehre girmesi gerekiyorsa, ormandan ya da nehirden izin alır, dualarını eder, yanında olmasını ister ve öyle adımını atardı. Şaman inancında her zaman ihtiyaç olan kadar alınırdı…
Doğadaki Ruhlar – İYELER
Doğadaki ruhlara “İYE” denirdi. Bir dileğin olması isteniyorsa ve doğadan yardım istenecekse ormanın, dağın, nehrin hangi büyük iyenin yardımı isteniyorsa, ona bir armağan sunulurdu. Bazen bir tutam ekmek, bazen su, bazen ise kan akıtılırdı…
Türkler İslamiyet’e geçse de eski Türk Mitolojisi ‘nden de ve özellikle Şamanizm’den çeşitli inanışlar ve alışkanlıklar almışlardır. Nazar değmesin diye nazar boncuğu takmak, Alkarısı’ndan korumak için loğusa anneye kırmızı kurdele takmak, ölülerin arkasından helva yapıp ölünün ruhuna hediye etmek, kötü ruhları yeni versiyonuyla enerjileri atmak için adaçayı yakmak ve daha fazlası…
Şamanizm saygının inancıydı. Doğanın ondan ne üstün ne de ondan alçak olduğuna değil, doğanın içindekilerle bir bütün olduğunu öğretisinde barındırıyordu. Doğaya bir zarar gelse, kendisine de zarar gelmiş olurdu. Benci’lik üzerine değil de doğanın yerine kendini koymanın zaten onun içinde olduğunun, o olmasa olamayacağını bilmenin ve hissetmenin inancı…