Sokratesçi Okullar- “Köpek Diyojen, Euklides ve Aristoppos”
Sokrates’in ölümüyle düşünürün felsefe anlayışından esinlenen dostları ve kimi çağdaşları tarafından açılmış olan “Küçük Sokratesçi Okullar” vardır. Sokratesçi okullardan en bilineni Büyük İskender’e kafa tutan Sinop’lu Diogenes’in dahil olduğu Antisthenes’in Kinik Okulu, Euklides’in Megara Okulu ve Aristoppos’un Kirene Okulu’dur.
Sokratesçi Okullar – Antisthenes ve Kinik Okulu
Sokratesçi okulların arasında en ün kazanmış ve günümüzde bile yaşam biçimi olarak ele alınan Köpek Diyojen’le Kinik Okulu’dur. Russel gibi felsefe tarihçilerine göre kurucusu olarak Diyojen kabul edilse de, okulun düşünce temeli Antisthenes’e dayanmaktadır.
Antisthenes’in İÖ 445’te doğduğu bilinmektedir. İlk zamanlarda sofist olarak Gorgias’ın öğrencisiyken sonraları Sokrates’in öğrencisi olmuştur. Platon’dan yirmi yaş büyük olduğu söylenmektedir. Antisthenes’in felsefesini genel çerçeveye alırsak “kendine yetebilme” bakış açısıdır. Kişi çoğunluğun dayattığı kurallar, normlar, alışkanlıklar, ayrımlardan sıyrılıp kendi felsefesini ve ihtiyacı doğrultusunda bir yaşam biçimini kavramalıdır. Özel mülkiyetin, devletin, dinlerin ve evliliklerin lüks olduğunu söylemiş ve insanların uydurdukları ihtiyaçları yok saymıştır. Bu bakış açısıyla da hazcılığa tamamen karşı çıkmış ve hazcılığın asıl kölelik olduğunu savunmuştur.
Büyük İskender’e Posta Koyan Köpek Diogenes (Diyojen)
MÖ 412 yılında Yunan Kolonisi olan Karadeniz’İn Sinop bölgesinde doğduğu bilinmektedir. Babası kuyumcudur. Para tahribatı ve kalpazanlık suçuyla babası ve Diyojen’in Yunanistan’a sürgün edilmiştir. Geldiği Atina da tüm lüksleri; dini, geleneği, giyimi, terbiye kurallarını ve barınmayı reddetmiştir. Köpeksi bir yaşamı yani sadeliği (tüm hayvanlar gibi) seçtiği için ve Aristokrat sınıfın kiniklerin pasaklı ve aşağı insan oldukları düşüncesinden kynikos (köpeksi) sıfatını almıştır. Atina da Antisthenes ile tanışmış ve hocası ona bildiklerini öğretmiştir. Diyojen hocasının doğaya uygun yaşama felsefesini benimser. Sadece bir fıçısı ve çanağı vardır. Bir rivayete göre; küçük bir çocuğun çeşmeden avcuyla su içtiğini gördükten sonra çanağını da fırlatıp atmıştır.
Aristoteles’in öğrencisi olan Büyük İskender filozoflara çok önem veren bir imparatordur. Atina’ya Diyojen’i ziyarete gelen İskender, Diyojen’e bir dileği olup olmadığını sorar. Diyojen ise; “Benden bana veremeyeceğin bir şeyi esirgeme” güneşi göstererek “Gölge etme başka ihsan istemem.” Der. Büyük İskender’e önünden çekilmesini söyler. Büyük İskender’in ise Diyojen’in yanından ayrıldığında şunları yazdığı bilinir. “Bir imparator olmasaydım, Diyojen olmak isterdim!”
Diyojen kendisi için yoksulluğu benimsemiş olsa da herkesin böyle yaşaması gerektiğini savunmamıştır. Onun felsefesindeki amaç herkesin az ve sade bir yaşamla da mutlu olunabileceğini, kendi kendine yetebildiğini göstermektir. İnsanların birbirlerine ait olduğu, kurumların, hükümetin, ailenin varlığının sade bir hayata dahil olmaması gerektiğini, çocukların tüm toplumun sorumluluğunda olması gerektiğini savunur.
“Onun felsefesi uygarlaşma ve medeniyete geçişin isyanıdır.”
Sokratesçi Okullar –Megara Okulu ve Euklides
Okulun kurucusu Euklides’tir. Sokrates’in ölüm anında yanındadır. Sokrates’in öldürülmesinden sonra öğrencileri aynı ölüme mahkum edilme korkusundan dolayı Atina’dan kaçmış ve Euklides’in memleketine sığınmıştır. Megara Okulu öğreti olarak Sokrates’İn iyilik anlayışını ve Elea Okulu’nun Parmenides varlık anlayışını bir olarak ele alacak ve benimseyeceklerdir. Parmenides’in oluş ve yok oluşun reddinin üstüne düşünmeye devam edecek ve ahlaksal olarak kuramlar geliştirmek üzerine yoğunlaşacaklardır.
Oluş ve yok oluşu reddederken Elea Okulu mensubu Zenon gibi paradokslar kurdurmayı sürdüreceklerdir.
Stiplon adlı son düşünürü ile okul son bulacak, Stiplon’un öğrencisi Kıbrıslı Zenon, Stoacıların kurucusu olacaktır.
Kirene Okulu ve Aristippos “Haz Mutluluktur!”
Aristippos Sokrates’in adını ve ününü duyduğu için Atina’ya gelmiştir. Sokrates ve Pythagoras’ın felsefelerinden nasibini almış ve Atina’ya gelme sebebi olan filozofun ölümünden sonra Atina’yı terk ederek gezgin hayatına geçmiş olduğu bilinir.
Aristoppos’un tek ilgilendiği konu ahlak alanıdır. Ahlak dışı konularla ilgilenmemiştir. Ahlaka ilişkin bakış açısı da Sofistler ve Herakleitos gibi “her şeyin bir değişim ve oluş içinde olduğu” bakış açısıdır. Bu değişim ve oluş anlayışını insana da uyarlayacak ve varlık üzerindeki “yumuşak ve sert değişimler bizim davranışlarımızı ve duyumlarımızı etkiler” düşüncesini ortaya atmıştır.
Onun felsefesinde yumuşak değişimler haz, sert olanlar ise bizlere acı verecektir. Bu bakış açısıyla tüm eylemlerimizin nihai amacı yumuşak hareketlere yani hazza ulaşmak gerektiğidir. Aristoppos’un bu mutluluk anlayışı onu felsefe tarihinde en yüksek iyiyi haz olarak gören “hazcı” (hedonist) ilk filozof yapacaktır. Ona göre hazlar arasında fark yoktur, hazların hepsi aynı değerdedir. Bir hazzı diğer hazdan ayırmanın tek yolu hazzın niceliksel ayrımıdır; daha fazla haz, daha az haz…
Ona göre hazlar ikiye ayrılır; ruhsal ve bedensel hazlar. Bedensel hazlar yeme – içme ve cinsel ilişkilerdir. Ruhsal hazlar ise; müzik ve felsefedir. Bedensel hazlar, ruhsal hazlardan daha fazla haz vermektedir. Bu yüzden bedensel zevkler öncelikli olmalıdır. Ruhsal hazlar ise yaşlılıkta bedensel hazların tam anlamıyla gerçekleştirilemeyeceği için telafi olarak kullanılmalıdır.
Aristoppos’un felsefesi tam anlamıyla bencil ve öznel bir tutumdur. Bazı insanların bencil ve öznel bir tavır alamayacak olmaları -yoksulluktan, sorumluluktan veya hastalıktan – o insanları intihara sürükleyecektir. Bu deneyim ve çıkarımın sonrasında hazcılığın karşıtı olan (örneğin kinikler gibi) felsefeler doğacaktır. Haz karşıtı görüşler doğsa da bu bakış açısının devamı olarak hazcılığın savunucuları da kendi görüşlerinin savını kuvvetlendirip, öne sürmeye devam edeceklerdir.