Felsefe Nedir? | Deleuze ve Guattari Esintisiyle…
Felsefe Nedir?’ sorusu başlangıçta değil, felsefi düşüncenin sonunda sorulan bir sorudur. Bu soru ancak filozofun ya da felsefecinin yaşam deneyiminin sonunda sorulabilecek bir sorudur. Felsefi düşünce, bir yanıyla analitik ancak bir yanıyla da yaptığı analizin sonucunda ulaştığı sonuç itibariyle sentetiktir. Felsefe, bir edimdir, bir yaratma ve kurma edimidir. Yarattığı ve kurduğu şeyler ise kavramlardır. Felsefe, kavram yaratıcı bir düşünce biçimidir.
“Bir yaratıcı, mutlaka ihtiyaç duyduğu şeyi yaratandır.”
Tüm disiplinler yaratır. Ancak her biri kendi alanında, kendi ihtiyacına has yaratıcı bir faaliyet gerçekleştirebilir. Ve farklı disiplinlerde olanlar birbirlerine hitap edecekse bu ancak her birinin kendi alanındaki yaratıcı faaliyeti cinsinden gerçekleşebilir. Disiplinler kendi yaratımlarıyla bir ufukta birleşiyorsa, bu sınıra mekan-zaman adı verilir. Hepsi bir hikaye ve problem barındırır; ancak problemleri ve yarattıkları şeyler açısından birbirlerinden ayrılırlar. Sinema, hareket-süre blokları; resim, çizgi-renk blokları; felsefe, kavram; bilim ise işlevler yaratır.
“Yaratım, yalnızlıkta gerçekleşir.”
Yaratma Edimi Nedir?
Genel kavramlar üzerinde konuşurken ortaya koyduğumuz fikirler ile alelade ve zamansız zihnimize gelen fikir arasında fark vardır. Aklımıza gelen fikirler başka türden fikirlerdir. Felsefe, önüne ne çıkarsa onu düşünmek için icra edilen bir şey değildir. Kimse herhangi bir şey hakkında düşünmek için felsefeye ihtiyaç duymaz. Felsefe eğer sadece bir şey üzerine düşünmeye yarasaydı, varlık nedeni ortadan kalkardı.
Felsefe kavramlar yaratır ancak kavramlar belli bir yerde hazır beklemezler. Kavramların ortaya çıkması için imal edilmeleri gerekir. Bu noktada diyebiliriz ki felsefe söz konusu olduğunda onun ‘yaratım’ amacı vardır. Bu yaratmanın altında da bir problem olması gerekmektedir. Felsefi düşünceyi harekete geçiren de bu problemi çözme gerekliliğidir. Buna dair zihnimizde bir tablo yaratacak olursak en alta problemi; onun üstüne fikir, gereklilik, felsefi düşünüm ve en üst noktaya da kavramı koyabiliriz.
Peki, nedir bu kavramlar? Kavramlar, tanımlamalara katkıda bulunan kavramsal kişiliklere ihtiyaç duyarlar. Aynı zamanda kavramlar her şeyden önce imzalıdırlar. Her kavram yaratıcısı olan filozofun adıyla birlikte anılır. Aristoteles’in tözü, Descartes’ın cogito’su, Kant’ın koşulu gibi…
Ve Nietzsche’nin tavrıyla, felsefenin ödevi; geçmişten alınan kavramları cilalayıp parlatmak değil, yeniden kavram yaratmaktır. Eski kavramlara güvenmek yerine, bir güvensizlik ortaya koymaktır.
Felsefe: Saf kavramlar aracılığıyla edinilen bilgi. Ve felsefenin birinci ilkesi, tümellerin bir şey açıklamadığı, şeylerin bizatihi kendilerinin açıklanması gerektiğidir.
Kavramların yaratımı, yeni bir sözcük ortaya koymaktan ziyade var olan sözcükleri kendine özgü yeni bir anlamda tanımlayarak filozoflar tarafından kavramsallaştırılmasıdır. Kavramlar aynı zamanda vaftize ihtiyaç duyarlar. Kavram vaftizi olarak adlandırılan bu durum, problemi belirlediğimizde “işte problem tam olarak buydu!” anında duyduğumuz haz ve tatmin durumudur. Kavramlar vaftiz edilerek bir kimlik kazanıp, birey olurlar; kendine özgü bir hal alırlar. Kavramlar yaratım sürecinde öznel, yaratım tamamlandığında nesnel olurlar. Basit kavram yoktur…
Kavram Bileşenleri | Felsefe Nedir?
Her kavramın bileşenleri vardır. Kavram, bu bileşenler aracılığıyla tanımlanır. Şu halde her kavramın bir şifresi vardır. Her çoğulluk kavramsal olmasa da o, bir çoğulluktur. Aynı şekilde, bütün bileşenleri içeren bir kavram da yoktur. Eğer böyle olsaydı, bir kaos meydana gelirdi. Felsefe kavramının da bileşenleri vardır: Bunlar, kavramsal kişilik ve içkinlik düzlemidir. Felsefi düşünme ancak kavramsal kişilik ve içkinlik düzleminde mümkün olabilir.
Kavramın beş temel özelliği vardır. Bunlar: tarihsel, imzalı, vaftizli, oluşsal ve problematik olmasıdır. Kavramsal cisimlerde beden kazanmasına rağmen kavramın kendisi cisimsiz bir şeydir. Bu yüzden de içinde kendisini gerçekleştirdiği şeyin haliyle karışmaz. Kavram, olayı söyler; özü ya da şeyi değil. Kavram, olayı, oluşu, süreci, zihinsel bir akışı ifade ettiğinde olanı söyler. Çünkü kavram bir düşünce eylemidir.
İçkinlik Düzlemi | Felsefe Nedir?
Kavram, bütün olarak mutlak ama parçalı olduğu sürece de görecelidir. Kavram kaynağını oluşturan problemlerine göre görelidir ama yapısı, organizasyonu, tanımlanması ve kurgulanması itibariyle mutlaktır. Böylesi bir tutumda felsefenin en önemli bileşenlerinden biri olan içkinlik düzlemine baktığımızda kavramlar ve düzlem birbirinin tamamlayıcısıdırlar. Felsefi kavramlar birbiri ile uyumluluk göstermek zorunda değildir. Kavramlar ile düzlem ise birbirinin tamamlayıcısıdırlar. Çünkü kavramlar kendi içinden çıktığı içkinlik düzleminden başka bir mecraları yoktur.
İçkinlik düzlemi, bir kavram değildir ve o, kavramların kavramı da değildir. Kavramlar tıpkı yükselip alçalan sayısız dalgalar gibidir. Ama içkinlik düzlemi onları katlayıp açan yegane dalgadır. Kavramlar kemik yapısıdır, kafatasından çok omurgadır. Oysaki düzlem bu tek başınalıkları dolaşan nefestir. Felsefe tarihi de bu kavramların en kapsamlı düzlemidir. İçkinlik düzlemi düşünülmüş ya da düşünülebilir bir kavram değil, düşüncenin imgesidir. İçkinlik düzleminin düşünce (nous) ve doğa (physis) olarak iki yüzü vardır. İçkinlik düzlemi bir kavramı başka kavramlara gönderebileceği bir tarzda değil de kavramların kendilerini kavramsal olmayan bir anlayışa göndermeleri tarzında önvarsayılır.
Aşkınlığın olduğu yerde içkinlik düzlemi kurulamaz çünkü orada her şey belirlenmiştir. İçkinlik düzlemi tarih boyunca değiştikçe yeni problemlerle tanımda değişir. Gereklilikler ve koşullar değiştiği için kavramlarda değişime uğrar. İçkinlik düzleminin tecrübesini yaşarken bazen aşkınlık yanılsaması yaşanabilir. Ancak filozof hiçbir zaman aşkınlığa düşmemelidir. Çünkü aşkınlığın olduğu yerde felsefe yoktur. Ancak içkinliğin olduğu yerde felsefeden söz edilebilir. İçkinlik düzlemi -sanki- aynı zamanda hem düşünülmesi gereken hem de düşünülemeyen şeydir. İçkinlik düzlemi, felsefenin bir koşuludur ve aynı zamanda felsefe kavramının bir bileşenidir.
Kavramsal Kişilik
Kavramsal kişilik ise kendisi için pek ender olarak ya da araştırma yoluyla bilinebilir. Yine de oradadır. Adı konmamış bile olsa okur tarafından her zaman yeniden ortaya çıkarılmak zorundadır. Filozof, kavramsal kişiliğin temsilcisidir. Kavramsal kişiliğin soyut bir kimlikleştirmeyle ya da alegoriyle bir alakası yoktur. Çünkü kavramsal kişilik filozof için geçerli olan bir felsefenin oluşu ya da öznesidir.
Kavramsal kişilikler; mitolojik karakterler, psikososyal tipler, estetik figürler ve tarihsel kişilikleri kapsar. Kavramsal kişiliklerin rolleri; düşüncenin yurtluklarını, yurtsuzlaşmalarını ve yeniden yurtlanmalarını ortaya çıkarmaktadır. Kavramsal kişilik ile içkinlik düzleminde düşüncemizi ilerletebileceğimiz figürlerdir. İçkinlik düzlemi içerisinde ancak kavramsal kişilikler vasıtasıyla düşünebiliriz. İçkinlik düzlemi, kavramsal kişilik ve kavram bu üç merci birbirinin içindedir ama doğayla bir ve aynı değildir. Birbirleri içinde yitip gitmeksizin bir arada yaşar ve varlıklarını sürdürürler.
Son olarak geofelsefeye bakacak olursak; geofelsefe, felsefi düşünmenin, felsefi yaratımın ve aynı zamanda felsefe kavramının bir bileşeni ve koşuludur. İçkinlik düzlemi ve kavramsal kişilik içsel koşullar olurken geofelsefe dışsal bir yapıdır. Felsefi düşüncenin gelişimi için ona uygun bir iklim olması gerekir. Bu iklime ‘yurtluk’ denir. Düşünmek, özne-nesne ilişkisi değil, daha çok toprak-yurtluk ilişkisidir…
Kaynakça:
Felsefe Nedir? | G. Deleuze ve F. Guattari, Yapı Kredi Yayınları